Bağışlarınız İçin Hesap Numaramız DOHAD - İs Bankası Gayrettepe Şubesi - 529030

TÜRKİYE’NİN SİSMOTEKTONİĞİ

Ramazan DEMİRTAŞ-Rüçhan YILMAZ

Özet

Türkiye, bilinen tarihsel dönem deprem kayıtlarına göre M.Ö. 2000 yılından beri sürekli olarak hasar yapıcı ve yüzey faylanmasına neden olmuş büyük depremlere maruz kalmıştır. 1990 ile 1998 yılları arasında oluşmuş magnitüdü, Ms ³ 5.5 hasar yapıcı depremler ile 1989 ile 1998 yılları arasında oluşmuş magnitüdü Ms ³ 4.0 depremlerin episantrları, özellikle diri fay segmentlerine karşılık gelen fay uçlarında yoğunlaşma eğilimi göstermişlerdir. Bu bilgiler, Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı, Ege Graben Sistemi, Doğu Anadolu Sıkışma Bölgesi ve Helenik-Kıbrıs Yayı gibi ana tektonik bölgelerde, ana faylar boyunca sismik segmentasyonların ayrılması ve sismik boşluklar olabilecek segmentler hakkında fikirler vermiştir. Bu araştırmalar, Türkiye’de muhtemelen kırılmadan kalmış yaklaşık 15 sismik boşluk (yersel boşluk) olabileceğine işaret etmektedir. Özellikle son on yıl içerisinde oluşmuş güncel mikro-depremlerin, bu sismik boşlukların başlangıç ve bitiş kısımlarında yoğunlaşmasına karşılık, esas kırılabilecek uzun fay segmenleri boyunca herhangi bir mikro-aktivite (bir çeşit zamansal boşluk) görülmemiştir. Türkiye’de diri faylar boyunca segmentlerin ayırt edilmesi, gelecekte oluşması muhtemel depremlerin tehlike analizleri ve sismik zonlamaların yapılmasında esas teşkil edecek deprem kırık uzunluklarını denetleyen kırık başlanıç ve bitiş noktalarını belirtmesi açısından oldukça büyük önem teşkil etmektedir.

 

Kısa süreli deprem tahminine esas teşkil edecek uzun süreli deprem tahmininde bulunabilmek için, Türkiye ve civarında son yüzyıl içerisinde oluşmuş Ms ³ 5.5 depremlerin, 20’şer yıllık dönemler halinde yer ve zaman içerisindeki değişimleri incelenmiştir. Kısaca özetlenecek olunursa; (1) 1900-1920 ilk dönem içerisinde Türkiye’nin en büyük depremi olan 1939 Erzincan Depreminden önce, KAF üzerindeki aktif bir dönem, (2) 1921-1940, KAF’ın doğu kesiminde yoğunlaşan aktif bir dönem ve 1939 Erzincan Depremi ile Helenik-Kıbrıs yayında artan bir aktivite (3) 1941-1960 KAF’ın batı kesiminde oldukça aktif bir dönem ve Helenik-Kıbrıs yay bölgesinden kuzeye Ege Graben Sistemi içerisine doğru aktivitenin kayması, (4) 1961-1980, KAF’ın orta kesiminde suskun bir dönem ve aktivitenin KAF’ın doğu ve batı uçlarında yoğunlaşması ile Helenik-Kıbrıs yayında azalmış bir aktivite ve (5) 1981-Günümüz, tüm Türkiye’yi kapsayan oldukça suskun bir dönem ve gelecek yüzyıl içerisinde Kuzey Anadolu Fayındaki 1939-1967 deprem serisine benzer bir deprem serisinin oluşma olasılığı oldukça fazla olan Doğu Anadolu Fayında küçük ve orta büyüklükteki deprem aktivitesinde bariz olarak dereceli bir artışın olduğu dönem.

 

Giriş

Deprem zararlarının azaltılmasına esas teşkil eden deprem tehlike haritasının yapılabilmesi, birçok verinin biraraya getirilmesi ile mümkündür. Bu verinin en önemlilerini, sismisite ve diri faylar ile ilgili bilgiler oluşturur.

 

Sismisite verisi, aletsel (instrumental), tarihsel (historic) ve tarih-öncesi (pre-historic) dönemlere ait olmak üzere üç kısımdan meydana gelir. Tarihsel depremler ile ilgili bilgiler, çeşitli kataloglardan elde edilebilir. Bu katalogların kapsadığı periyodun uzunluğu, ne kadar uzun olursa, depremlerin oluşum zamanları ve yerleri ile ilgili bilgilerin güvenirliliği de o derecede azalmaktadır. Diğer taraftan tarih-öncesi depremlere ait oldukça kesin ve güvenilir bilgiler, son yıllar içerisinde oldukça büyük gelişmeler gösteren paleosismolojik çalışmalar ile elde edilebilmektedir. Tarihsel ve tarih-öncesi döneme ait depremlerin detaylı bir şekilde incelenmesi, bir bölgedeki depremlerin tekrarlanma aralıkları, diri fayların ortaya çıkarılması, diri faylar ile ilgili segmentlerin ayırt edilmesi ve her bir segment ile ilgili deprem modellerinin yapılabilmesine olanak sağlar. Türkiye’de aletsel döneme ait veriler, 1900’lü yıllardan sonra deprem istasyonlarının kurulması ile başlamıştır. Diğer yandan, Türkiye’de tarihsel depremler ile ilgili kayıtlar Milattan Önce 2000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Bu tarihsel deprem kayıtları ile ilgili, (Pınar vd. 1952; Ergin vd. 1967 ve 1971; Shebalin vd. 1974; Alsan vd. 1975; Erdik vd. 1978; Soysal vd. 1981) tarafından derlenmiş birçok katologlar bulunmaktadır. Tarih-öncesi depremlere ait bilgiler, (Okumura vd. 1994-Gerede, Erzincan, Suşehri ve Havza; Demirtaş, 1994, 1995, ve 1996a- Mudurnu Vadisi ve Dinar-Çivril Fayı; Barka 1994-Erzincan; Ikeda 1988-İznik-Mekece; Ikeda vd., 1991-Mudurnu Vadisi segmenti, gibi) birkaç araştırıcı tarafından Türkiye’de 1990’lı yılların başlarında başlayan ve paleosismolojik çalışmaların temelini teşkil eden trench (hendek) çalışmaları ile elde edilmeye başlanılmıştır.

 

Bilindiği gibi, bir bölgedeki deprem tehlikesinin belirlenebilmesi ve zararlarının en aza indirilmesi çalışmalarında ilk adım, diri fay haritasının hazırlanmasıdır. Bu amaçla 1991 yılında Şaroğlu vd. tarafından Türkiye’nin diri fay haritası yapılmıştır. Bu harita, paleosismolojik çalışmaların temelini teşkil etmiş ve büyük katkılarda bulunmuştur. Bununla birlikte, bir bölgedeki deprem tehlikesinin kesin olarak belirlenebilmesi ve zararlarının azaltılması için; diri fayların sismik segmentasyonlara ayrılması, bu segmentlerin sınırlarının tam olarak tanımlanması, bu segmentlerin her birinin kayma hızları ve her bir depremdeki kayma miktarlarının saptanması ve deprem modellerinin (karakteristik deprem, zaman-tahmin edilebilir deprem, kayma-tahmin edilebilir deprem gibi) ortaya konması ile mümkün olabilir. Bu kriterler göz önüne alınarak, Türkiye Diri Fay Haritasının geliştirilmesi yerinde olacaktır. Bu amaçla, Türkiye’de yapılmış tüm çalışmaların bir araya getirilmesi ve bu çalışmalarda yer alan tüm diri faylar, neotektonik ve paleotektonik döneme ait faylar ve tektonik yapıların harita üzerine işaretlenmesi ve paleosismolojik çalışmalara oldukça hız verilmesi gerekir. Çeşitli araştırma kuruluşları ve üniversitelerde çalışan araştırıcıların birlikte çalışmaları ve ortak projelerin hayata geçirilmesi, binlerce insanların ölmesine ve trilyonlarca ekonomik kayıplara neden olan deprem zararlarının en aza indirilmesi çalışmalarına önemli katkılar sağlar.

 

Bu çalışmada, son yüzyıl (1900-1995) içerisinde meydana gelmiş aletsel deprem verisi (Sonrisk verisi-DAD) kulanılmış ve tarihsel kayıtlar (M.Ö. 2000-1900) ve bazı tarih-öncesi (M.Ö. 2000 yılından öncesi) yüzey faylanması meydana getirmiş depremlerden faydalanılmıştır. Böylelikle, yukarıda bahsedilmiş çalışmalara ışık tutacak öncelikle çalışılması gerekecek bölgelerin nereleri olması gerektiği ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu çalışma, genel olarak son yüzyıla ait sismisite verisini kullanarak kısa-süreli deprem tahminine esas teşkil edecek bir tür uzun süreli deprem tahmini çalışmasını oluşturmaktadır. Bu çalışma sonucu, geçmiş yüzyıl içerisinde ve daha önceki yüzyıllarda üzerinde herhangi bir büyük depreme maruz kalmamış ve gelecek yüzyıl içerisinde yüksek deprem potansiyeli taşıyan sismik boşluklar belirlenmeye çalışılmıştır.

 

Türkiye ve civarında aletsel dönemdeki (1900-1995) sismik etkinlik

 

1900-1995 yılları arasında oluşmuş magnitüdü Ms ³ 4.0 depremlerin dışmerkezleri (episantrları), yeniden gözden geçirilip haritalanarak diri faylar ile olan ilişkileri araştırılmıştır. Bu depremlerin dışmerkezleri, ana tektonik hatlar boyunca yoğunlaşmışlardır (Şekil 1). 1900-1993 yılları arasında oluşmuş depremlerin dışmerkez dağılımları da Kuzey Andolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Sıkışma bölgesi gibi bazı ana tektonik bölgelerde sismik segmentlerin ayırt edilmesinde ilk önemli ipuçları vermiştir. Özellikle Kuzey Anadolu Fayında 10 civarında ana segmentin olduğu haritada görülmektedir.

 

Türkiye’de 1900-1970 yılları arasında birkaç deprem istasyonu ile sismisitenin belirlendiği dönem, aletsel dönemin ilk yarısını ve 1970’li yıllardan sonra deprem istasyonlarının sayısının artması sonucu depremlerin kaydedilmiş olduğu dönem ise aletsel dönemin ikinci yarısını oluşturmaktadır. 1900-1995 yılları arasında magnitüdü Ms ³ 4.0 olan toplam 6656 civarında deprem kaydedilmiştir. 1900-1970 yılları arasında aletsel dönemin ilk yarısına ait yıllık deprem sayıları düşük değerler vermektedir. Bu değerler, yanlış yorumlamalara yol açabilir. Yıllık deprem sayılarının düşük değerlerde olmasının sebebi, deprem istasyon sayısının çok az olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, 1939-1967 deprem serisinden önce Kuzey Anadolu Fay zonunda bir suskunluk dönemine girilmiş olma ihtimalini de belirtmek yerinde olacaktır. Bu yoldan hareketle, 1970-Günümüz arasında aletsel dönemin ikinci yarısında kaydedilmiş deprem sayılarının yıllara göre dağılımları ayrı olarak incelenmiştir. 1965 yılından sonra depremlerin sayılarında dereceli olarak bir artış olmuştur. Bu artış, 1970-1984 yılları arasında maksimum değerlere erişmiş ve1984 yılından sonra yıllık deprem sayılarında göreceli olarak bir azalma eğilimi görülmüştür. Günümüzde, tüm Türkiye’de sakin bir dönem gözlenmektedir.

 

Deprem tehlike analizlerinin esasını teşkil eden diri fayların sismik olarak segmentlere ayrılmasına bir yaklaşımda bulunmak amacıyla, Türkiye ve civarında oluşmuş depremlerin sayıları, 1° x 1° derecelik alanlardaki dağılımları ayrı ayrı olarak incelenmiştir. Tablo 1’de her bir alandaki deprem sayıları gösterilmiştir. Bu diyagramlara ve tabloya bakıldığında diğer bölgelere göre ana tektonik hatlar boyunca deprem sayılarında belirgin farklılıklar görülmektedir. Ana tektonik hatlar boyunca oluşmuş depremlerin sayıları birbirleri ile karşılaştırıldığında, Helenik-Kıbrıs Yayı bölgesi ile Ege Graben Sistemi içerisinde meydana gelmiş depremlerin sayıca oldukça fazla oldukları gözlenmektedir. Bitlis-Zagros Kenet Kuşağı boyunca, Arap plakası ile Avrasya plakası çarpışmış ve Arap plakasının Afrika kıtasına göre olan kuzeye doğru hareketi yavaşlatılmıştır. Bunun sonucu olarak, Arap plakasının kayma hızında bir azalma olmuştur. Bu çarpışmanın ileri aşamasında, çarpışma zonunun kuzeyinde bir birleşik fay sistemi oluşturan Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fayları meydana gelmiştir. Bu sağ ve sol yönlü doğrultu atımlı faylar boyunca, Anadolu bloku batıya doğru hareket etmeye başlamıştır. Diğer taraftan, Afrika plakasının Helenik-Kıbrıs yayı boyunca Avrasya plakasının altına dalması devam etmiştir. Bu plaka hareketlerinin sonucu olarak, dalma-batma zonu boyunca ve Ege graben sistemi içerisinde odak derinlikleri 0-60 km ile 60-300 km arasında değişen çok sayıda sığ ve orta odaklı depremlerin meydana oluşmaktadır. Diğer yandan Ege Graben Sistemi içerisinde büyüklükleri değişen birçok bloklar yer almaktadır ve bu blokların kenarları küçük doğrultu atım bileşenli normal faylar ile sınırlandırılmıştır. Bunun sonucu olarak da bölge oldukça karışık bir tektonik görünüm sunmaktadır.

 

Doğu Anadolu fayı ve Doğu Anadolu Sıkışma bölgesinde de deprem sayılarında belirgin farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıklar özellikle günümüz de açık bir şekilde gözlenmektedir. Arap plakasının kuzeye doğru olan devam eden hareketi yalnızca Bitlis Kenet kuşağı ve Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu fayları boyunca telafi edilememiştir. Bu hareketin sonucu, Anadolu bloku ve Doğu Anadolu Sıkışma bölgesi içsel deformasyona uğramaya başlamıştır. Bu yüzden Doğu Anadolu sıkışma bölgesinde birçok KD-GB ve KB-GD doğrultulu ters atım bileşenli sol ve sağ yönlü doğrultu atımlı faylar meydana gelmiştir. Geçen yüzyıl içerisinde bu faylardan bazıları üzerinde önemli derecede hasarlara ve yüzey faylanmasına neden olmuş depremler meydana gelmiştir.

 

Türkiye ve yakın çevresinde 1900-1995 yılları arasında sismik etkinlikteki uzun süreli değişimler

 

Sismik etkinliğin uzun süre içerisinde nasıl değiştiğini anlamak ve depremlerin uzun süreli tahminlerine bir yaklaşımda bulunmak amacıyla 1900-1995 yılları arasında meydana gelmiş magnitüdü Ms ³ 5.5 olan depremlerin 20 yıllık dönemler içerisindeki dağılımları incelenmiştir.

 

1900-1920 yılları arasındaki ilk dönem içerisinde, ana tektonik bölgelerin belirli yerlerinde birkaç deprem görülmektedir. Bu dönem içerisinde, 1939-1967 deprem serisinde kırılacak olan Kuzey Anadolu fayının uzun segmentlerinde suskun bir dönem gözlenmektedir. Bu dönem, bu deprem serisinin bir hazırlık evresini temsil etmektedir.

 

1921-1940 yılları arasındaki ikinci dönemde, Kuzey Anadolu Fayının doğu kesimi oldukça aktif bir dönem içerisine girmektedir. 26 Aralık 1939 tarihinde Türkiye’nin en büyük depremi olan Erzincan Depremi (Ms=7.9) meydana gelmiştir. Bu depremde Erzincan’dan başlayan ve Erbaa’ya kadar uzanan ve Amasya’ya doğru yönelen 360 km uzunluğunda bir kırık meydana gelmiştir (Ambraseys 1970, Ketin 1976). Kırığın Amasya’ya doğru yönelmesinde Erbaa-Niksar çek ayır havzası, kırığın batıya doğru ilerlemesini önleyici bir geometrik bariyer görevi yapmıştır. Bu depremde yaklaşık 4.5 metrelik sağ yönlü doğrultu atım gelişmiştir. Depremde 32 962 kişi hayatını kaybetmiştir. Tarihsel kayıtlara göre (Ambraseys ve Finkel 1988) bu hat üzerinde 1939 Erzincan depremine benzer en son deprem 1668 yılında meydana gelmiştir. Araştırıcılara göre 8.0 magnitüdlü bu deprem Erzincan ile Bolu arasında 600 km uzunluğunda bir yüzey faylanması meydana getirmiştir. Her ne kadar tek bir deprem de 600 km uzunluğunda bir kırık meydana getirdiği ileri sürülmüşse de bu kırığın tek bir depremden ziyade 1939-1967 deprem serisine benzer birkaç deprem tarafından meydana getirildiğini düşünüyoruz. 1939 depremi, 1939-1967 yılları arasında oluşmuş depremleri tetikleyici bir rol oynamıştır. Her ne kadar Dewey (1976) tarafından Kuzey Anadolu fayında batıya doğru bir göç olduğunu ileri sürmüşse de, bu bir göç etmeden daha çok fay boyunca biriken enerjinin belli bir zaman aralığı içerisinde depremlerin kümelenmesi ve enerjinin kısa bir zaman içerisinde hızlı bir şekilde boşalması olarak yorumlanabilir. Bu dönem içerisinde, Helenik-Kıbrıs Yayının kuzey kesiminde dalma-batma zonu boyunca sismik etkinlikte bariz bir artış olmuştur. Bunun yanında Doğu Anadolu Sıkışma Bölgesi içerisinde de bir önceki döneme göre depremlerde bir artış görülmüştür.

 

1941-1960 yılları arasındaki üçüncü dönemde, 1939 Erzincan depreminden sonra Kuzey Anadolu Fayındaki sismik etkinlik fayın batı bölümüne doğru bir kayma eğilimi göstermiştir. Bu dönem içerisinde Kuzey Anadolu Fayında Ms ³ 5.9 olan hasar yapıcı ve yüzey faylanmalı 13 deprem meydana gelmiştir. Bu aralık içerisinde fayın yaklaşık 800 km’lik bir bölümü kırılmıştır. Ayrıca bu dönem içerisinde sismik etkinlik Helenik-Kıbrıs yay bölgesinden kuzeye Ege Graben Sistemi içerisine doğru kayma göstermiştir. Diğer yandan, Doğu Anadolu Sıkışma Bölgesindeki sismik etkinlikde bir azalma olmuştur.

 

1961-1980 yılları arasındaki dördüncü dönemde Kuzey Anadolu Fayının 800 km’lik orta bölümünde tamamen sakin bir döneme girilmiştir. Sismik etkinlik, Kuzey Anadolu fayının her iki ucunda yoğunlaşmıştır. Ege Graben Sistemi içersindeki etkinliğin güneyden kuzeye doğru kayması, bu dönemde daha belirgin olarak gelişmiştir.

 

1981-Günümüz arasındaki dönemde, tüm Türkiye’de bir suskunluk dönemi hakim olmuştur.

 

Yukarıdaki 4 farklı dönem içerisinde, Doğu Anadolu fayının oldukça suskun olduğu gözlenilmektedir. Bu dönem içerisinde, Doğu Anadolu fayı Kuzey Anadolu fayındaki 1939-1967 deprem serisinden önceki döneme benzer bir hazırlık evresine dereceli olarak girilmeye başlandığı düşünülmektedir. Helenik-Kıbrıs yayının İskendurun Körfezi ile Antalya Körfezi arasındaki bölümünde de oldukça suskun bir dönem gözlenmektedir. Diğer yandan, Doğu Anadolu fayının Ermenistan’a doğru olan devamında belirgin bir aktivite artışı olmuştur.

 

Depremlerin yer-zaman içerisindeki dağılımları, ana tektonik bölgelerdeki deprem evrelerini ve deprem tekrarlanma aralıkları hakkında bir bilgi vermesi açısından oldukça faydalıdır. Örneğin Kuzey Anadolu fayındaki sismik etkinliğin uzun süre içerisinde nasıl değiştiği ve kaç deprem evresi olduğu açık bir şekilde gözlenmektedir. Kuzey Anadolu fayında, “ Depreme hazırlık-Ana deprem serisi-Deprem sonrası “ olmak üzere üç evre görülmektedir. 1880-1920 yılları arasında depreme hazırlık evresi, 1920-1960 dönemi ana deprem serisi ve 1960-2000 yılları arası ise deprem sonrası suskunluk evresi olarak görülmektedir. Son evrede, yani günümüzde Kuzey Anadolu fayında sakin bir dönem açıkca görülmektedir. Depremlerin yer-zaman grafiğinden Kuzey Anadolu fayının orta kesiminde en azından önümüzdeki yüzyıl içerisinde deprem riski oldukça az olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Tarihsel deprem kayıtlarına göre de KAF’ın orta bölümünde yüzey kırığı meydana getiren depremlerin ortalama tekrarlanma aralığı 150-200 yıl olarak belirtilmiştir. Bu fayın Mudurnu Vadisi segmenti üzerinde yapılan trench (hendek) çalışmaları sonuçları, bu segmentdeki ortalama tekrarlanma aralığının 150 yıldan daha fazla olduğunu işaret etmektedir (Demirtaş 1994 ve 1995). Aynı şekilde Kuzey Anadolu fayının Gerede, Erzincan, Suşehri ve Havza kesimlerinde yapılan çalışmalar da bu segmentlerdeki deprem tekrarlanma aralıklarının 200-250 yıl olduğu bulunmuştur (Okumura vd. 1994).

 

1900 yılından itibaren günümüze doğru sismik etkinlik, Helenik-Kıbrıs yayından kuzeye Ege graben sistemine doğru kaymıştır. Bu bölgede 1900-1920 yılları arasındaki evrede sismik etkinlikte göreceli bir artış, 1920-1960 yılları arasındaki evrede sismik etkinlikte önemli bir artış ve 1960-Günümüz arasında ise sismik etkinlikte göreceli bir azalma görülmektedir.

 

Diğer taraftan, Kuzey Anadolu fayının tersine 1900-1960 yılları arasındaki evrede Doğu Anadolu fayında herhangi bir sismik etkinlik görülmemektedir. 1960-Günümüz arasında fay üzerinde sismik etkinlikte göreceli olarak bir artış görülmektedir. Bu evre, muhtemelen Doğu Anadolu fayında önümüzdeki yüzyıl içerisinde oluşması olası bir deprem serisinin deprem hazırlık evresini temsil ettiği düşünülmektedir. Bu nedenle Doğu Anadolu fayı, deprem riski açısından büyük bir potansiyel taşıdığı düşünülmektedir.

 

1900-1995 dönemi içerisinde hasar yapıcı ve yüzey kırığı oluşturan depremlerin ana tektonik bölgelere göre dağılımları

 

Paleosismolojik araştırmalar, fay segmentlerinin davranışlarının fayın tipine, geometrisine, yapısal ve jeolojik özelliklere bağlı olduklarını göstermiştir. Bu faktörler dikkate alınarak, Türkiye ve yakın civarında 1900-1995 yılları arasında, yıkıcı ve yüzey faylanması oluşturmuş depremlerin (Ms ³ 5.5) dışmerkez dağılımları, 6 ana tektonik bölge (Şengör vd. 1985) altında incelenmiştir. Geçmiş yüzyıl içerisinde Türkiye ve yakın civarında hasar yapıcı ve yüzey faylanması meydana getirmiş toplam 118 tane deprem olmuştur. Depremlerin ana tektonik bölgelerdeki dağılımları Tablo 2’de verilmiştir:

 

Tablo 2: Ana tektonik bölgelerdeki deprem sayıları

 

 

Tektonik Bölge

Toplam deprem sayısı

Kuzey Anadolu Fayı

34

Doğu Anadolu Fayı

10

Ege Graben Sistemi

33

Doğu Anadolu Sıkışma Bölgesi

22

Kıbrıs-Helenik Yayı

13

Orta Anadolu Ova Bölgesi

4

Kara Deniz Bölgesi

2

 

 

Tablo 2’de ana tektonik bölgelerde 1900-1995 yılları arasında olmuş depremlerin (Ms ³ 5.5) sayıları arasında önemli farklılıklar görülmektedir. Son yüzyıl içerisinde Kuzey Anadolu fayı, üç segmenti dışında bütün uzunluğu boyunca kırılmıştır. Diğer yandan Doğu Anadolu Fayında yalnızca 10 deprem (Ms ³ 5.5) meydana gelmiş ve bu yüzden gelecek yüzyıl içerisinde oldukça yüksek deprem potansiyeli taşıyan bir bölge niteliği taşımaktadır. Yine Helenik-Kıbrıs Yayının, Antalya Körfezi ile İskendurun Körfezi arasında olmuş iki orta büyüklükteki deprem dışında herhangi bir deprem görünmemektedir. Ayrıca bu bölüm de üzerinde düşünülmesi gereken diğer bir potansiyel alanı oluşturmaktadır. Diğer yandan Doğu Anadolu fayının Erzurum-Ardahan ve Ermenistan’a doğru olan uzantısı da önemli bir deprem riski taşımaktadır. Bu bölgenin kuzeydoğusunda en son büyük deprem Ermenistan sınırları içerisinde olmuş 1989 Spitak depremidir. Ege Graben bölgesinde sismik aktivite oldukça yoğun olarak görülürken, Orta Anadolu Ova bölgesi içerisinde önemli derecede uzunluklara sahip birkaç fay üzerinde herhangi bir sismik aktivitenin olmadığı belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır.

 

1900-1995 yılları arasında yıkıcı ve yüzey kırığı oluşturmuş depremlerin yer-zaman boyutunda dağılımları

 

Faylar, geometrik ve mekanik olarak çeşitli ölçeklerde segmentlere ayrılırlar. Segmentler, uzun bir fayda tek bir deprem sırasında defalarca kırılmış bir deprem kırığını temsil edebilir ve onlarca veya yüzlerce kilometre uzunluklarda olabilirler. Ya da tek bir faylanma olayı ile ilgili deprem kırığının bir kısmını teşkil edebilirler ve yalnızca birkaç km uzunlukta olabilirler. Veya bir fay düzlemi boyunca yer alan yerel homojen olmayan düzensizlikleri temsil edebilirler ve birkaç on ile birkaç yüz metre uzunluklarda olabilirler. Bunlardan ilki, zaman içerisinde fayın davranışları hakkında bilgi veren ve yüzey deformasyonlarına neden olan oldukça büyük deprem tehlikesi sunan segmentleri temsil ederler (Coppersmith and Schwartz, 1989; Schwartz, 1990).

 

Her bir deprem kırığı ile ilgili segmentlerin ayırtedilmesi oldukça zor ve segmentasyon modellemesi ile ilgili metodlar daha henüz gelişme aşamasındadır. Bir fay boyunca orta ve büyük magnitüdlü depremlerin tekrarlı oluşumları, bireysel segmentlerin uzunlukları hakkında ip uçları vermektedir. Birbirini izleyen depremlerde fayın aynı yerlerindeki kayma miktarlarının dağılımları, benzer veya farklı şekilde gelişebilmektedir. Komşu segmentler, aynı zamanda birlikte kırılabilmektedir. Yüzeyde görünen geometrik yada yapısal bariyerlerde deprem kırıkları durdurulmakta veya engellenemektedir. Ya da altsegmentler, beklenilen maksimum veya karakteristik depremden daha küçük depremler üreterek kırılmaktadırlar. Bu yüzden, bir fay uzunluğu boyunca geçmiş depremlerin tarihlerinin belirlenebilmesi, her bir depremdeki kayma miktarları, bu kayma miktarlarının fay boyunca dağılımları ve kayma hızları gibi paleosismolojik veriler, segmentlerin ayırtedilmesinde ve deprem tekrarlanmaları ile ilgili modellemelerin yapılmasında oldukça önemli bilgiler vermektedirler (Coppersmith and Schwartz, 1989; Schwartz,1990).

 

Türkiye’deki ana tektonik bölgelerde oluşmuş depremlerin yer-zaman boyutundaki dağılımları

 

Ana tektonik bölgeler içerisinde yer alan faylardaki kırık ilerlemesini anlamak, fay segmentlerini ayırt etmek, bu segmentlerde deprem tehlike analizlerinin esasını oluşturan deprem kırık uzunluklarını ve depremlerin maksimum büyüklüklerini saptamak, deprem kırık başlangıç ve bitiş noktalarını denetleyen jeolojik, yapısal, geometrik ve mekanik özellikleri anlamak, her bir segmentdeki depremlerin oluşum zamanlarını inceleyerek deprem modellemeleri yapmak ve her bir segmentde oluşmuş depremlerdeki kayma miktarları ile kayma hızlarını tespit ederek deprem tekrarlanma aralıklarını belirlemek için depremlerin, ana tektonik bölgelerdeki yer-zaman içerisindeki dağılımları ayrı ayrı incelenmiştir.

 

Türkiye’deki sismik boşluklar ve güncel sismisite ile karşılaştırılması

 

Kabuk içerisinde gerilmelerin kümülatif olarak artıp, jeolojik birimlerin direnim gücünü aşacak düzeye erişince, aniden boşalması ile deprem meydana gelmekte ve yüzeyde faylanmalar oluşmaktadır. Oldukça uzun faylar boyunca, uzun süredir depremlerin olmadığı kısımlar, gelecekte deprem oluşturma potansiyeli yüksek olan yerler olarak tanımlanmaktadır. Mogi (1979a) tarafından bu kırılmadan kalan kısımlar birinci tip sismik boşluk olarak (First kind of seismic gap=Spatial gap) tanımlanmıştır. Omori (1909), İtalya’nın güneyinde 28 Aralık 1908 de oluşmuş Messina depremini ve geçmiş depremleri incelemiş ve gelecekteki bir depremin bu bölgede kırılmadan kalmış bir segmentte oluşabileceğini ileri sürmüştür. Nihayet 13 Ocak 1915’de bu boşluk olarak gösterilenlerden bir tanesi üzerinde büyük bir deprem meydana gelmiştir. Fedotov (1965), Pasifik sismik kuşağının Kamçatka ile Hokkaido arasında yer alan bölümünde, artçı depremlerin yayıldığı bölgelerden ve tsunami kayıtlarından M ³ 7.7 olan depremlerin odak bölgelerini tahmin etmiş ve bu odak bölgelerinin birbirleri ile çakışmadıklarını ve gelecekteki depremlerin bu boşluklar arasında meydana gelebileceklerini belirtmiştir. Diğer taraftan, bir sismik kuşakta büyük depremlerin artçı şokların yayıldığı bölgelerin harita üzerine işaretlenmesi sonucu, arada yer alan boşlukların hepsinin gelecekte deprem oluşturması şartının olmadığını belirtmek yerinde olacaktır. Çünkü bu kuşakların bazı kesimlerinde asismik kayma sonucu sürekli deformasyon boşalımı olabilir ve çok sık olarak mikro-depremlere maruz kalırken büyük magnitüdlü depremler oluşturamazlar. Bu kısımlar, fayların krip gösterdiği segmentleri olarak bilinir. Japonya’da Kanto bölgesinin doğu kıyısında yer alan segment (Mogi 1979a), San Andreas fayının Parkfield segmenti (Allen 1968) ve Kuzey Anadolu fayında İsmetpaşa segmenti (Ambraseys 1970 ve Ketin 1976) örnek olarak verilebilir.

 

Bazı durumlarda, büyük bir deprem oluşmadan önce, büyük depremin odak bölgesinden uzakta yer alan bölgelerde yoğun mikro deprem etkinliği görülür. Büyük bir depremden önce odak bölgesinde bir çeşit haberci olaylara işaret eden bu sismik suskunluk, ilk defa Inouye (1965), tarafından ikinci tip sismik boşluk (Second kind of seismic gap=temporal gap) olarak tanımlanmıştır. Araştırıcı, 1938 Fukushima-ken-oki, 1952 Tokachi-oki ve 1964 Nigata depremlerinden önce, depremlerin odak bölgelerinde, civardaki bölgelere nazaran sismik suskunlukların varolduğunu belirtmiştir. Diğer taraftan Mogi (1969a), Inouye’nin (1965) görüşüne paralel olarak, büyük bir depremin odak bölgesinde sismik aktivitenin azaldığını, tersine civar bölgelerde arttığını belirtmiş ve bunu gözleme modeli (doughnut pattern) olarak tarif etmiştir. Araştırıcı, 1923 Kanto, 1933 Sanriku-oki, 1944 Tonankai, 1946 Nankaido ve 1968 Tokachi-oki depremlerinden önce bu tür bir paternin gözlendiğini söylemektedir.

 

Uzun süreli deprem tahminlerine esas teşkil edecek şekilde kırık ilerlemesini anlamak, segmentlerin ayırtedilmesine yardımcı olmak ve en önemlisi de önümüzdeki yıllar içerisinde üzerlerinde durulması gerekecek henüz kırılmamış olan ve gelecekte önemli deprem potansiyellerine sahip olan muhtemel sismik boşlukları belirlemek için, 1900-1995 yılları arasında yüzey kırığı meydana getirmiş ve yıkıcı depremlerin, ana tektonik bölgeler içerisinde oluşum zamanlarına göre dağılımları ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu sismik boşluklar ve civarındaki sismik etkinliğin, 1900-1970 ve 1970-1995 yılları arasındaki iki farklı zaman aralığı içerisindeki değişimleri araştırılmış ve güncel sismisite (1989-1995) ile karşılaştırılmıştır.

 

1900-1995 yılları arasındaki depremlerin yer-zaman aralığı içerisindeki dağılımları, tüm Türkiye’de kırılmadan kalan (yersel boşluk=spatial gap) ve günümüzde zamansal bir boşluk modeli (temporal gap=doughnut pattern) gösteren muhtemel 15 yer olduğunu göstermektedir. Bu boşlukların belirlenmesine Mogi (1979a ve 1985) tarafından ileri sürülmüş birinci ve ikinci tip sismik boşluk modeli kullanılmıştır. Bununla birlikte, sadece son yüzyıl içerisindeki depremlerin dağılımlarına bakılarak sismik boşluklar belirlenmesi ve bazı bölgelerdeki depremlerin tekrarlanma aralıklarının 200-250 yıl gibi oldukça uzun bir zamanı kapsadığı konusunu da değinmek yerinde olacaktır. Ayrıca deprem tekrarlanma aralıklarının normal faylarda doğrultu atımlı faylara nazaran daha uzun ve dalma-batma zonlarındaki depremlerin daha kısa tekrarlanma aralıklarına sahip oldukları, dünyanın değişik yerlerinde yapılan paleosismoljik çalışmalar ile ortaya konmuştur. Bununla birlikte, Türkiye’de saptanan 15 sismik boşluk sadece geçen yüzyıl (1900-1995) içerisinde oluşan depremlerle değerlendirilmemiş aynı zamanda tarihsel kayıtlar (M.Ö. 2000-M.S. 1900) ile de karşılaştırılarak belirlenmeye çalışılmış ve paleosismolojik çalışmalar ile kısa süreli deprem tahminlerine ışık tutmak amacıyla son yüzyıl (1900-1995) içerisindeki sismisitenin değişimi ile güncel sismisitenin bu boşluklar içerisindeki dağılımları ayrıntılı olarak araştırılmıştır. Aşağıda değinilen sismik boşluklarda depremlerin oluş zamanları, bu segmentlerde yapılacak oldukça ayrıntılı jeolojik, jeofizik, jeodetik ve paleosismolojik çalışmalar ile ortaya konulabilir. Bu sismik boşluklarda 1900-1995 ve 1970-1995 yılları arasında oluşmuş depremlerin sayıları Tablo 3’de gösterilmiştir.

 

Tablo 3 : Türkiye’deki sismik boşluklar ve 1900-1995 ve 1970-1995 yılları arasında oluşmuş depremlerin (M ³ 4.0) dağılımları

 

 

 


No

S.Boşluk

Enl1

K

Enl2

K

Boy1

D

Boy2

D

Deprem sayısı

1900-1995 1970-1995

1

Andırın

36

38

35

37

70

52

2

Türkoğlu

37

38.5

37

38.5

38

34

3

Hazar Gölü

38

39

38.5

40.3

46

34

4

Zafer Burnu

35

36

32

35.5

18

12

5

Antalya

35

37

30

32

132

111

6

Aksu

37

38

30

31

78

53

7

Gökova

36.5

37.5

26.5

29

286

194

8

Çayırlı-Aşkale

39.75

40.5

39.0

42

53

35

9

Van

38

39

42

45

75

42

10

Yüksekova

35

38

43.2

46

94

69

11

Ardahan

40.2

41.2

42

43.3

56

50

12

Marmara

40.5

41.5

27.5

29

30

20

13

Yedisu

39

39.75

39

42

96

65

14

Geyve

40

41

29

31

76

47

15

Argithani

38

39

30.2

32.4

52

38

 

 

1. Kuzey Anadolu Fayı

 

Kuzey Anadolu fayı, sismik olarak dünyanın en diri faylarından birisini oluşturur. Fay, doğuda Doğu Anadolu Fayı ile kesiştiği Karlıova üçlü birleşim noktasından başlar, orta kesimi civarında dışa bükey bir yay yaparak Mudurnu Vadisi segmentinin batı ucuna kadar devam eder. Mudurnu Vadisi segmentinin batısında iki ana kola ayrılarak, kuzeydeki kol Sapanca, oradan Armutlu yarımadasının kuzey kenarını izleyerek Marmara Denizi içerisinden Saros Körfezine doğru uzanır. Güneyde yer alan kol ise Geyve-Mekece-İznik boyunca uzanarak oradan da Bandırma ve daha sonra Biga yarımadasını izleyerek Ege denizine doğru devam eder. Kuzey Anadolu fayının toplam uzunluğu yaklaşık 1000 km civarında olup, toplam atım miktarı 25 km ile 85 km arasında değişmektedir. Doğuda fay 100 m ile birkaç yüz metre arasında değişen genişliklerde oldukça dar çizgisel görünümler ve ters bileşenli özellikler gösterirken, batıya doğru fay zonunun genişliği artarak 5 km ye ulaşır ve normal atım bileşenli özellikler sunmaktadır. Fay orta kısımda dış bükey bir kavis yaparak fayın kilitlenmesine neden olacak şekilde Anadolu bloğunun güneybatıya doğru dönmesine (rotasyona) neden olmaktadır.

 

1900-1995 yılları arasında Kuzey Anadolu fayı boyunca hasar yapıcı ve yüzey faylanması meydana getirmiş Ms ³ 5.5 olan orta ve büyük magnitüdlü 34 deprem meydana gelmiştir. Son yüzyıl içerisinde (1900-1995), özellikle 1939-1967 esnasında oluşmuş deprem serisi birçok araştırıcının dikkatlerini Kuzey Anadolu fayının üzerinde yoğunlaştırmıştır. Bu aralık içerisinde magnitüdü 7.0 dan büyük yüzeyde faylanma oluşturmuş 6 deprem meydana gelmiştir. Bu depremler, fayın 800 km den daha fazla bir uzunluğunu kırmıştır. 1939 Erzincan depremi Türkiye’de oluşmuş en büyük deprem (Ms=7.9) olup, 32962 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu depremde Erzincan’dan Erbaa’ya oradan da Amasya’ya kadar uzanan 360 km uzunlukta yüzey faylanması meydana gelmişmiştir. Deprem 4.5 metreden daha büyük sağ yönlü yatay bir atım meydana getirmiştir (Ketin 1976). 1939 depremi, bu fay üzerinde 1939-1967 arasında oluşmuş diğer depremlerin oluşmasında tetikleyici rol oynamış ve depremler batıya doğru bir kayma eğilimi göstermiş ve daha sonra depremler fayın doğu ve batı ucunda yoğunlaşmıştır.

 

Türkiye’de paleosismolojik çalışmaların yeni olması nedeniyle Kuzey Anadolu fayında deprem tehlikesini belirleyecek herhangi bir kesin segmentasyon ayrımı yapılamamıştır. Bu segmentlerin deprem tehlikesini kesin olarak ortaya koyabilmek için bu segmentlerin başlangıç ve bitiş noktalarının belirlenmesi, uzunlukları, her bir segmentin kayma hızları, her bir depremde oluşmuş kayma miktarları ve her bir segmentde en son büyük depremden bu zamana kadar geçen zaman miktarları gibi paleosismolojik araştırmalar ile elde edilebilecek parametrelerin titizlikle saptanması gerekmektedir.

 

1900-1995 yılları arasında oluşmuş depremlerin (Ms ³ 6.5) yüzey kırık uzunlukları, Kuzey Anadolu fayında farklı davranışlar gösteren farklı segmentlerin bulunduğunu ortaya koymuştur. Bu depremlerin dışmerkezleri, genellikle bu segmentlerin uç kısımlarında yoğunlaşmıştır. Depremlerin dağılımları incelendiğinde, Kuzey Anadolu fayında 10 civarında sismik segmentin var olduğu söylenebilir. Bu segmentlerin büyük olanlarını, 360 km uzunluktaki Erzincan, 280 km uzunluktaki Ladik-Tosya ve 160 km uzunluktaki Gerede-Bolu ve 1912 Saros segmentleri oluşturmaktadır. Diğer yandan fayın İsmetpaşa bölümünde yıllık 1-2 cm asismik kayma gösteren bir segmenti bulunmaktadır. Fayın bazı büyük ana segmentleri ise kilitlenmiş durumdadır.

 

Kuzey Anadolu fay zonundaki depremlerin zaman içerisindeki dağılımlarına baktığımızda, aktivitenin fayın orta kısımlarından başladığı ve daha sonra batı ve doğu uçlarına doğru ilerlediği açıkca görülmektedir. Kuzey Anadolu fayının orta kesimleri ile doğu ve batı uçları, paleosismolojik olarak oldukça belirgin farklılıklar göstermektedir. Bu yüzden fayın bu farklı kesimleri, farklı davranışlar sunmaktadır. Elbette fayın bu farklı kesimlerinde farklı davranışlar göstermesini denetleyen birtakım faktörler bulunmaktadır. Bu faktörler, fayın o kısımlarındaki jeolojik, yapısal, geometrik ve mekanik özellikleri ile ilgilidir. Ayrıca bu özellikler, fay segmentlerinin başlangıç ve bitiş noktalarını denetlemektedir. Bu fay segmentlerin uçlarını denetleyen özellikler, fayın kabuk içerisinde, yani derin kısımlarında sahip olduğu özelliklerin yüzeye yansıması ile ilgilidir. Bu faktörler, üst kabuk-alt kabuk geçişi arasındaki (pürüz) asperities ve barriers (engel) modellemesi ile açıklanmaktadır (Aki 1984). Bu pürüz ve engellerin büyüklükleri, hem deprem büyüklüklerini hem de bu bölgedeki deprem tekrarlanmalarını kontrol etmektedir. Kuzey Anadolu fayı, bu tür paleosismolojik çalışmalar açısından incelenecek olursa, deprem tehlike analizleri daha kolay bir şekilde ortaya konabilir.

 

Diğer taraftan, fayın farklı kesimlerinin farklı davranışlar göstermesi ve deprem tekrarlanma aralıklarının farklı farklı olması, diğer bir denetleyici faktör olan fayın bu kesimlerindeki geometrik özelliklerden kaynaklanmaktadır. Fayın doğu kesiminde, Kuzey Anadolu fayı birleşik fayını teşkil eden Doğu Anadolu fayı ile kesişmektedir. Ayrıca, fayın doğu kesimlerinde artan gerilme yüklemesi sonucu kenarları doğrultu atımlı faylar ile sınırlandırılan bir takım blokların çıkmasına neden olmaktadır. Fayın doğu kesimi bu şekilde özellikler gösterirken, batı kesiminde fay kollara ayrılmaktadır.

 

Fayın doğu kesimi, sıkışma etkisi altında kalırken batı kesiminde çekilmeye maruz kalmaktadır. KAF boyunca şimdiye kadar oluşan depremlerin odak mekanizma sonuçları bu farklı gerilme rejimleri altında bulunduklarını kanıtlamaktadır. Bu depremlerden elde edilen P ve T eksenlerinin yönleri, faydaki hakim olan ana sıkışma yönünün, KB-GD olduğuna işaret etmiştir. Elbette bu özelliklere bağlı olarak, bu kısımların da deprem tekrarlanma aralıkları değişmektedir.

 

Sonuç olarak, bu farklı davranışlar Kuzey Anadolu fayında farklı deprem modelleri gösteren birkaç büyük ana sismik segment ile belirli sayıda da kısa uzunluklara sahip küçük segmentlerin varlığına işaret etmektedir. Genel olarak fayın orta kesimlerinde, Erzincan segmenti (1939 deprem kırığı), Ladik-Tosya segmenti (1943 deprem kırığı) ve Gerede segmenti (1944 deprem kırığı) gibi uzunlukları 150 km-350 km arasında değişen üç ana segment ile bu segmentlerin doğu ve batı ucunda uzunlukları 100 km’nin altında olan kısa uzunlukta segmentler yer almaktadır. Ayrıca bu üç ana segment içerisinde de daha kısa uzunluklara sahip alt-segmentler bulunmaktadır. Dolayısıyla ana segmentlerdeki depremlerin tekrarlanma aralıkları 200-250 yıl gibi oldukça uzun bir zamanı kapsarken, daha kısa uzunluklardaki segmentlerde depremler 50-100 yıl gibi daha kısa zaman aralıklarına sahiptirler. Ayrıca, komşu ana fay segmentleri arasında düşük kayma bölgelerinde zaman olarak birbirlerine yakın depremler meydana gelmektedir. Bu açıdan Kuzey Anadolu fayının Erzincan, Ladik-Tosya ve Gerede segmentleri gibi büyük segmentler, değişmez kayma modeli (Uniform Slip Model) göstermektedir. Diğer yandan Varto, Yenice-Gönen, Geyve gibi 100 km’den daha kısa uzunluklara sahip olan segmentler de karakteristik deprem modeli (Characteristic Earthquake Model) sunmaktadırlar.

 

Kuzey Anadolu fayının 1940-1960 aralığı içerisinde yoğun bir sismik aktiviteye maruz kaldığı oldukça dikkat çekicidir. Bu durum, faydaki belli bir zaman aralığı içerisindeki deprem kümelenmesini yansıtmaktadır. Aynı deprem kümelenmesi, 994-1045 ve 1667-1668 deprem serilerinde (Ambraseys 1975, Ambraseys ve Finkel 1988) açıkca görülmektedir.

1900-1995 yılları arasında Kuzey Anadolu fayının doğu ve batı uçları yakınlarında kırılmadan kalmış muhtemel üç sismik boşluk düşünülmektedir. Bu sismik boşluklar:

1- Yedisu Sismik Boşluk (Tanyeri (Erzincan doğusu)-Elmalıdere arası),

2- Geyve segmenti (Geyve-Mekece-İznik)

3- Marmara (Şarköy- Armutlu yarımadası arasında Marmara Denizi içerisinde uzanan segment)

 

Yedisu sismik boşluğunda en son 23.07.1784 tarihinde büyük bir deprem meydana gelmiştir. Deprem 5.000 kişnin ölmesine neden olmuş ve 90 km uzunluğunda bir yüzey faylanması gelişmiştir. Depremin maksimum şiddetti VIII olarak belirtilmiştir (Ambraseys 1975). Özellikle fayın doğu kısmında, 45 km kırık oluşturmuş 13 Mart 1992 Erzincan depremi (Demirtaş ve Yılmaz, 1993; Demirtaş vd. 1994), bu sismik boşluklardan doğuda yer alan Yedisu sismik boşluğunda oluşabilecek muhtemel bir büyük depremin habercisi olabilir. Marmara sismik boşluğunda (İstanbul) en son 10.07.1894 tarihinde IX şiddetinde büyük bir deprem meydana gelmiştir. Deprem Adapazarı ile İstanbul arasında kalan bölgede oldukça büyük hasarlara neden olmuştur (Öcal 1968). Depremin Armutlu yarımadasının kuzey kesiminde uzanan Kuzey Anadolu fayının yaklaşık 100 km’lik bir kısmını kırdığı tahmin edilmektedir. Geyve sismik boşluğunda en son büyük deprem MS 29 yılında meydana gelmiş IX şiddetindeki bir depremdir (Ergin vd. 1967). Bununla birlikte bu depremden sonra 120, 350, 368, 985 ve 1895 yıllarında şiddetleri V ile VIII arasında birkaç deprem meydana gelmiştir.

 

2. Doğu Anadolu Fayı

 

Doğu Anadolu fayı, kuzeydoğuda Karlıova birleşim noktasından başlar ve güneybatıda Türkoğlu kavşağına kadar devam eder. Türkoğlu kavşağında üç veya dört kola ayrılır. Kuzeydeki kollar Helenik-Kıbrıs yayı ile birleşirken güneyde kalan kolu ise Ölü Deniz Fayına doğru uzanır. Doğu Anadolu fayı, sismik olarak suskun olduğu zamanlarda, birleşik fayı olan Kuzey Anadolu fayı tarafından kuzeydoğu ucunun ötelenmesiyle, Karlıova birleşim noktasının güneybatısında birkaç küçük kol gelişmiştir. Güneydoğuda yer olan kol, kuzeybatıda olana göre daha gençtir (Tirifonov 1995). Diğer taraftan Doğu Anadolu fayı, Karlıova birleşim noktasının kuzeydoğusundan Ermenistan’a doğru uzanır. Doğu Anadolu fayının Karlıova’dan güneybatı doğru olan ana kısımın uzunluğu 400 km olup, bu ana kısımdaki kayma hızı yıllık 5 mm civarındadır.

1900-1995 yılları arasında Doğu Anadolu fayı üzerinde yıkıcı ve yüzey kırığı oluşturmuş toplam 10 deprem (Ms ³ 5.5) meydana gelmiştir. Bu depremlerin dışmerkez dağılımları, segmentlerin sınırlarında yoğunlaşma eğilimleri göstermiştir. Bu dağılımlar, fayın Karlıova-Türkoğlu arasında, üç ana segment ile Türkoğlu kavşağından güneybatıya doğru olan kollara ayrıldığı bölgelerde ise dört segmentin yer aldığını göstermektedir.

 

Doğu Anadolu fayında, 1900-Günümüz (1995) arasında oluşmuş 10 depremin (Ms ³ 5.5) yer-zaman diyagramı ayrıntılı olarak incelenmiştir. DAF, sol yönlü doğrultu atımlı fay olması nedeniyle paleosismolojik olarak Kuzey Anadolu fayına büyük bir benzerlik göstermektedir. 1900-1993 yılları arasında oluşmuş depremlerin (Ms ³ 4.0) yoğunlaşma yerleri, bu fayın segmentleri hakkında kabaca bir fikir vermektedir. Doğu Anadolu fayı, muhtemelen 5 veya 6 segmentden oluşmaktadır. Doğu Anadolu fayı kuzeydoğu ucunda dönemsel olarak Kuzey Anadolu fayı tarafından kesilmesi sonucu, ana fay doğrultusuna paralel birkaç küçük faylanmalar gelişmiştir. Bu faylanmalar, Karlıova birleşim noktasının güneybatısında açık bir şekilde görülmektedir. Fayın güneydoğuda yer alan kolu, kuzey batısına göre daha genç olanı teşkil etmektedir (Tirifonov, 1995).

 

Doğu Anadolu fayında 1900-1995 aralığında yıkıcı ve hasar yapıcı depremlerin dışmerkez dağılımları, bu fay segmentlerinin sınırlarında yer alma eğilimi göstermiştir. Tarihsel kayıtlar, Doğu Anadolu fayının 1900-1995 yılları arasındaki dönemde olduğu gibi 1900’den önceki yüzyıl içerisinde de oldukça sakin bir sismik etkinlik göstermiştir. Dolayısıyla, bu fayda, önümüzdeki yüzyıl içerisinde Kuzey Anadolu Fayına benzer bir deprem serisine yol açması oldukça muhtemeldir. Bu fayda en azından 200 yıldır bir enerji birikimi olmaktadır. Bu açıdan sismik olarak oldukça yüksek bir potansiyel tehlike taşımaktadır.

 

Depremlerin yer-zaman diyagramı, fayın önce orta kısımlarına yakın bir yerden kırıldığını ve kırılmanın daha sonra doğu ve batı uçlarında yer alan segmentlerine doğru kaydığını göstermektedir. Faydaki ana sıkışma yönü KD-GB olarak elde edilmiştir.

 

Doğu Anadolu fayında son dört yüzyılda ve 1900-1995 yılları arasında oluşmuş yıkıcı deprem dağılımları ve mikrodeprem aktivitesi, Doğu Anadolu Fayının Karlıova-Ceyhan arasında kalan kısmında toplam 3 tane sismik boşluk bulunduğuna işaret etmektedir. Bunlar;

1- Andırın sismik boşluğu (Ceyhan-Türkoğlu),

2- Türkoğlu sismik boşluğu (Türkoğlu-Çelikhan),

3- Hazar gölü segmenti’dir.

 

Yukarıda da belirtildiği gibi, Doğu Anadolu fayı, yüzyılımızda ve önceki yüzyıl içerisinde olduğu gibi sismik olarak oldukça suskun bir dönem geçirmektedir. Bu faydaki sismik boşlukların dağılımları, muhtemelen Kuzey Anadolu Fayındaki 1939-1967 deprem serisine benzer bir deprem serisinin önümüzdeki yüzyıl içerisinde oluşabileceğini göstermektedir. Bu fayın kısa bir süre içerisinde tamamen kırılmasına neden olabilecek 1939 Erzincan depremine benzer bir büyük deprem tetikleme rolü üstlenebilir. Bu yüzden Doğu Anadolu fayının bu işaret edilen sismik boşlukları civarında çalışmaların yoğunlaştırılması, deprem tehlikesinin belirlenmesi ve zararlarının en aza indirgenmesi açısından oldukça büyük önem taşımaktadır.

 

Diğer taraftan, her üç sismik boşlukta özellikle başta Andırın civarında olmak üzere Ergani ve Hazar gölü civarında 1989 dan bu yana her yıl Ms ³ 4.0 birkaç deprem oluşmuştur. Dünyanın değişik bölgelerinde geçmişte oluşmuş depremler üzerindeki haberci olaylara (precursory) ait çalışmalar, kırılacak segment uzunluğu ile habercilerin süresi arasında doğrudan bir bağlantı olduğu sonucunu ortaya koymuştur. Buna en iyi örnek olarak günümüzde meydana gelen 1 Ekim 1995 Dinar depremi verilebilir. Dinar depreminde 10 km uzunluğunda bir kırık oluşurken, haberci olaylar 30 gün öncesinde ortaya çıkmaya başlamıştır. Buradan hareket ederek Doğu Anadolu fayında sismik boşluklarda oluşması muhtemel haberci olarak nitelendirilebilecek Ms ³ 4.0 depremlerin 5-7 yıl öncesinde gözlenmeye başlanması, kırılabilecek uzunlukların oldukça uzun (100 km veya daha uzun) olabileceğine işaret etmektedir. Bu açıdan fayın bu bölümlerinin yeterli derecede yoğun bir gözlem altında bulundurulması yerinde olacaktır. Ayrıca bu sismik boşluklar üzerinde geçmiş son yüzyıl içinde (1900-1995) hasar yapıcı ve yüzey kırığı oluşturan büyük depremlerin meydana gelmemesi, bu bölgenin önemini daha da artırmaktadır.

 

Andırın sismik boşluğunu içine alan Adana-Ceyhan-Maraş yöreleri 290, 517, 524, 561, 1114, 1514 ve 1855 yıllarında şiddetleri V ile IX arasında değişen birkaç büyük deprem meydana gelmiştir (Ergin vd. 1967). Diğer yandan Türkoğlu sismik boşluğunda oluştuğu tahmin edilen en son 1874 yılında şiddeti VIII olan büyük bir deprem meydana gelmiştir (Öcal 1968). Hazar gölü sismik boşluğunda 1866 yılında en son VIII şiddetinde büyük bir deprem meydana gelmiştir (Öcal 1968).

 

3. Ege Graben Sistemi

 

Ege Graben sistemi, genel olarak D-B doğrultulu normal faylar ile sınırlandırılmış birçok bloklardan meydana gelmektedir. Bu bloklar arasında, D-B uzanımlı grabenler yer almaktadır. Bölge, genel olarak KKD-GGB yönlü bir çekme rejiminin etkisi altında bulunmaktadır. Bölgede hakim olan ana KKD-GGB genişleme yönü, bu depremlerin odak mekanizma çözümleri sonucu elde edilmiş T eksenleri yönleri ile uyumluluk göstermektedir. Bu grabenler kuzeyden güneye doğru; Edremit Körfezi, Bakırçay-Simav grabeni, Gediz-Küçük Menderes grabenleri, Büyük Menderes ve Gökova Körfezi grabenleri şeklinde sıralanabilir.

 

Ege graben sisteminin Edremit Körfezini içine alan kuzey kesimi, Kuzey Anadolu fayı ile Batı Anadolu’daki çekme rejimin etkisi altında bulunmaktadır. Dolayısıyla bu bölgede oluşmuş depremlerin odak mekanizmaları, hem normal hem de yatay bileşenlerin hakim oldukları birleşik fay çözümleri vermiştir.

 

Ege graben sisteminin ikinci alt bölgesini, KKD yönelimli Bakırçay grabeni ile KKB yönelimli Simav grabeni oluşturur. Bu grabenler, kenarları doğrultu atım bileşenli normal faylar olan büyük çöküntü alanlarını temsil ederler. Çandarlı Körfezi ile Soma arasında uzanan Bakırçay grabeni, 10-20 km genişliğe ve 80 km uzunluğa sahiptir. Diğer taraftan Simav grabeni, Simav çayı boyunca yaklaşık 100 km uzanır (Gülkan vd. 1993).

 

Gediz grabeni, Sarıgöl ile Turgutlu arasında uzanan 10-20 km genişlikte ve 140 km uzunlukta BKB-DGD doğrultulu büyük bir çöküntü alanını temsil eder. Bu graben boyunca Pliyosen’den Günümüze kadar olan zaman aralığı içerisinde 1.5 km civarında bir düşey atımın meydana geldiği bildirilmektedir (Gülkan vd. 1993).

 

Gediz grabeninin hemen güneyinde Ödemiş-Bayındır-Torbalı-Tire ve Selçuk gibi yerleşim alanları içerisinden geçen 5-20 km genişlikte ve 100 km uzunlukta Küçük Menderes grabeni yer alır (Gülkan vd. 1993).

 

Gediz-Küçük Menderes grabenlerinin güneyinde doğrultusu doğudan batıya doğru değişen ve doğrultu atım bileşenli normal faylanmalar sunan, batıda Ege Denizi ile doğuda Sarayköy’e kadar uzanan 10-25 km genişlikte ve 200 km uzunlukta Büyük Menderes grabeni yer alır (Gülkan vd. 1993).

 

Bu bölgenin en güneyinde Güllük ile Muğla arasında uzanan BGB-DKD doğrultulu Gökova Körfezini sınırlayan faylanmalar bulunur.

 

Ege graben sistemi içerisinde 1900-1995 yılları arasında hasar yapıcı ve yüzey kırığı meydana getirmiş Ms ³ 5.5 olan 33 deprem meydana gelmiştir. Bu depremlerin yukarıda bahsedilen belli başlı grabenler boyunca yoğunlaştıkları açık bir şekilde görünmektedir. Bölge, oldukça karışık tektonik görünüm sunması nedeniyle sürekli depremlere maruz kalmış ve gelecekte de deprem oluşturma potansiyeli yüksek olan bir bölgeyi oluşturmaktadır. Geçmiş yüzyılda (1900-1995) oluşmuş depremlerin (Ms ³ 4.0) büyük bir çoğunluğunun Büyük Menderes grabeninin doğu ucu ile Simav grabeni boyunca meydana geldikleri görünmektedir.

 

Bu grabenlerin kenarlarını sınırlayan ana normal faylar, kısa uzunluklara sahip birçok küçük segmentlerden oluşmaktadır. Dolayısıyla, bu kısa segmentlerden birinde oluşan bir deprem, yakınlarındaki diğer komşu segmentleri tetiklemekte ve ileriki bir zamanda bu segmentlerde depremlerin oluşmasına neden olmaktadır. Bu depremler (Ms ³ 5.5), genellikle bölgede güneyden kuzeye doğru zaman içerisinde bir kayma göstermişlerdir.

 

Ege Graben Sistemi içerisinde 1900-1995 yılları arasında yıkıcı ve yüzey kırığı oluşturmuş depremlerin yer-zaman diyagramı incelendiğinde paleosismolojik olarak fayların davranışlarını etkileyen faktörlerden en önemlisinin, fay tipleri olduğu açıkca görülür. Fay tiplerine bağlı olarak fayların farklı davranışlar göstermesi doğrultu atımlı faylar olan KAF ve DAF ile Helenik yayı ve Bitlis Bindirme Kuşağını oluşturan ters faylar üzerinde oluşmuş depremlerin yer-zaman dağılımlarının karşılaştırılması ile daha kolay bir şekilde anlaşılabilir. Dünyanın değişik kesimlerinde yer alan faylar üzerinde yapılan paleosismolojik çalışmalar, doğrultu atımlı faylar ile normal atımlı faylar ve ters fayların birbirlerinden oldukça farklı davranışlar gösterdikleri sonucunu ortaya koymuştur. Normal atımlı faylarda depremlerin aynı fay segmenti üzerindeki tekrarlanma aralıkları doğrultu atımlı faylara nazaran oldukça uzun olurken aynı fayın komşu segmentleri arasındaki depremlerin oluşum zaman aralıklarının birbirlerine oldukça yakın oldukları görünmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde Basin ve Range bölgesindeki normal atımlı fayların segmentlerinde bu karakteristik davranışlar oldukça açık bir şekilde gözlenmektedir.

 

Ege Graben Sistemi içerisinde 1900-1995 yılları arasında oluşmuş yıkıcı ve yüzey kırığı meydana getirmiş depremlerin yer-zaman diyagramı incelendiğinde, depremlerin birbirine yakın segmentlerde oluştukları görünmektedir. Bu yakın segmentlerde oluşan depremler zaman olarak birbirlerine oldukça yakındır. Bu bölgedeki depremler, genellikle birer çiftler şeklinde oluşmaktadır. Bölgenin birbirlerine bağlantılı birçok graben ve horstlardan meydana gelmesi nedeniyle, bir segmentde oluşan deprem diğer yakın segmentde tetikleme rolü oynamaktadır. Yukarıdaki karakteristik özellikler, Ege graben sisteminin, normal faylar ile ilgili açıklanan tüm modelleri sunduğunu göstermektedir. Yani, deprem yinelenme aralıklarındaki farklılık, bazen bağımsız bir deprem tarafından alt bir segmentin kırılması, bir segmentdeki depremin diğer komşu segmentde bir kaymayı tetiklemesi ve daha sonraki zamanlarda bağımsız olarak bir deprem meydana gelmesi veya segmentlerin bağımsız fakat segmentlerde oluşan depremlerin zaman olarak birbirlerine oldukça yakın olması gibi davranışlar, bu bölgedeki segmentasyon ayrımına yardımcı olabilir.

 

Ege Graben bölgesinde 1900-1910 yılları arasında suskun bir dönem gözlenirken, 1910-1930 yılları arasında deprem sayısında oldukça fazla bir artış görünmektedir. Benzer şekilde, 1930-1960 yılları arasında tekrar sakin bir dönem bulunmaktadır. 1960-1975 yılları arasında tekrar oldukça yoğun bir sismik aktivite gözlenmektedir. 1975-Günümüz arasında tekrar bir suskunluk dönemine girilmiştir. Bu dönem içerisinde en son meydana gelen yıkıcı ve 10 km uzunlukta yüzey faylanması meydana getirmiş olan deprem 1 Ekim 1995 Dinar depremidir (Demirtaş vd. 1996a, 1996b ve 1996c). Yukarıda belirtilen özellikler Ege graben sistemi içerisinde bir depremden hemen sonra yakın bir segmentde bir deprem oluşma olasılığı oldukça fazla olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, Dinar deprem kırığına yakın bir sismik boşluk bulunmaktadır. Bu boşluk, biraz daha doğuda yer alan ve son yüzyılda üzerinde herhangi bir deprem gözlenilmeyen Sultandağı fayı (Argithani boşluğu) oluşturmaktadır. Bu bölgede genellikle suskunluk dönemi süresinin 20-30 yıl olduğu görülmektedir. Bu yüzden 1975’den bu yana suskunluk dönemi süresine erişilmiş durumda ve yeniden bir sismik aktivite artışına girilmesi olasılığı oldukça fazla görünmektedir. 1 Ekim 1995 Dinar depremi bu etkinliğin bir işareti olarak yorumlanabilir. Diğer yandan, bölgesel olarak depremlerin yer-zaman içerisindeki dağılımlarına bakıldığında depremlerin güneyden kuzeye doğru kaydıkları gözlenmektedir.

 

Ege bölgesindeki P ve T eksenlerinin yönleri, KKB-GGD ve KKD-GGB olarak elde edilmiştir. 1 Ekim 1995 Dinar depremi ana şokunun ve artçı depremlerinin birleşik fay düzlemi çözümleri, yukarıda bahsedilen yönler ile iyi bir uyumluluk göstermektedir (Demirtaş vd. 1996a, 1996b ve 1996c).

 

1989-1995 yılları arasında oluşmuş Ms ³ 4.0 depremlerin dışmerkezleri, daha çok yukarıda bahsedilmiş grabenlerin uç kısımlarında yoğunlaşmaktadır. Bu yoğunlaşma, özellikle Büyük Menderes grabeninin doğu ucu ile Gediz grabeninin batı ucu ve Simav grabeni boyunca yer almaktadır. Diğer yandan Sismik boşluk olarak gösterilen Sultandağı fayı boyunca herhangi bir depremin görülmemesi oldukça dikkati çekmektedir. Bu boşluk civarında sismik etkinliğin oldukça fazla olması ve boşlukta herhangi bir büyük depremin olmaması, ikinci tip bir boşluk olan tanımlanan zamansal boşluk (doughnut pattern) ile iyi bir uyumluluk göstermektedir. Bu açıdan gelecekte yüksek deprem potansiyeli taşıyan bu sismik boşluğun yakından incelenmesi deprem tehlikesinin belirlenmesi ve zararlarının azaltılması yönünden oldukça büyük önem taşımaktadır.

 

Bölgede son yüzyıl (1900-1995) içerisinde en son meydana gelmiş deprem, Dinar-Çivril fayının Dinar ile Yapağılı Köyü arasında 10 km’lik kısmını kırmış orta büyüklükte (Ml=5.9) 1 Ekim 1995 Dinar depremidir (Demirtaş vd. 1996a, 1996b, 1996c). Bu depremin meydana gelmesi yakınlarda yer alan diğer segmentlerde diğer bir depremin meydana gelmesinde tetikleyici rol oynayabilir. Argithani sismik boşluğu, son yüzyıl içerisinde kırılmadan kalan ve bu çalışmada muhtemel sismik boşluklardan biri olarak kabul edilmektedir. Bu boşluk, Sultandağı fayına karşılık gelmektedir.

 

4. Helenik-Kıbrıs Yayı

 

Helenik-Kıbrıs yayı, Türkiye’nin güney kıyısı yakınlarında, Girit adasının güneyinden geçerek kuzeydoğu yönünde Rodos adasının güneyinden Fethiye Körfezi’ne doğru uzanır. Helenik-Kıbrıs yayı, Girit adası ile Fethiye Körfezi arasında Plini ve Strabo çukurlukları boyunca ters fay bileşenli sol yönlü doğrultu atımlı fay karakteri gösterir. Diğer taraftan, Helenik-Kıbrıs yayı, Antalya Körfezi, Kıbrıs kuzeyi ve İskendurun Körfezi arasında içbükey bir kavis yapar. Bu yayın kuzeybatıya doğru devamı, Antalya Körfezinden başlayan ve kuzeybatı doğrultusunda devam eden ters fay niteliğinde olan Aksu bindirme fayı temsil eder. Diğer bir çukurluk, Plini ve Strabo çukurluklarından başlar ve Kıbrıs güneyine doğru dışa doğru bir yay yapar. Yukarıda bahsedilen çukurluklar boyunca Afrika plakası, Anadolu bloğunun altına doğru KKD doğrultusunda dalmaktadır.

 

Helenik-Kıbrıs yayının Türkiye’nin güneyinde uzanan bölümü boyunca, 1900-1995 yılları arasında toplam 13 hasar yapıcı deprem (Ms ³ 5.5) meydana gelmiştir. Bu hasar yapıcı depremlerden 11’i oldukça yoğun sismik etkinlik görünen Plini ve Strabo sol yönlü doğrultu atımlı faylarında meydana gelmiştir. Bununla birlikte, son yüzyıl içerisinde Helenik-Kıbrıs yayının, Antalya Körfezi ile İskendurun Körfezi arasında kalan bölümü boyunca herhangi bir yıkıcı deprem meydana gelmemiştir. Ancak, Kıbrıs’ın güneyinde yalnızca orta büyüklükte iki deprem (Ms ³ 5.5) oluşmuştur. Dolayısıyla, Helenik-Kıbrıs yayı boyunca 3 ve güneybatı Türkiye’de 1 olmak üzere farklı 4 yer sismik boşluk olarak değerlendirilmiştir. Bunlar;

 

1- Zafer Sismik Boşluğu [ İskendurun Körfezi ile Zafer Burnu (Kıbrıs) arasında]

2- Antalya Sismik Boşluğu [ Arnavut Burnu (Kıbrıs) ile Antalya Körfezi arasında]

3- Aksu segmenti [ Antalya Körfezinin kuzey kısmı, Aksu bindirme fayı]

4- Gökova Segmenti [ Gökova Körfezi boyunca]

 

Dünyadaki diğer dalma-batma zonları boyunca, özellikle Pasifik plakası boyunca oluşmuş depremler incelediğinde, plakanın yıllık kayma hızına bağlı olarak depremlerin aynı segmentler üzerindeki tekrarlanma aralıklarının diğer doğrultu atımlı ve normal atımlı faylara göre oldukça kısa olduğu gözlenmiştir. Benzer özellikler, Afrika plakasının Avrasya plakasının altına daldığı Helenik-Kıbrıs Yayı boyunca geçmiş yüzyılda oluşmuş depremlerde gözlenmektedir.

 

Helenik-Kıbrıs Yayının diyagramın doğuda kalan kısımında soluna göre oldukça fazla depremin olumuştur. Dolayısıyla, bu diyagramda belirgin bir farklılık dikkati çekmekte ve depremlerin olmadığı sol tarafta sismik boşluk olarak yorumlanabilecek 3 yer gözlenmektedir. Bu boşlukları içeren kısım, Helenik-Kıbrıs yayının Antalya Körfezi ile İskendurun Körfezi arasında kalan kesimini oluşturmaktadır.

 

Helenik-Kıbrıs Yayı boyunca geçmiş yüzyılda oluşmuş depremlerin bazılarının fay düzlemi çözümlerinden elde edilmiş P ve T eksenlerinin yönlerinin, yay boyunca farklı segmentlerde farklı olarak geliştikleri görülmektedir. Bölgede farklı sıkışma ve çekme yönleri, dalan plaka sınırlarının her yerde aynı olmaması ve kavis yapmasından kaynaklanmaktadır.

 

Türkiye’nin güneyinde uzanan Helenik-Kıbrıs yayı bölgesi içerisinde, 1989-1995 arasında meydana gelen Ms ³ 4.0 depremlerin episantrları ve son yüzyıl içerisinde (1900-1995) çok sayıda yıkıcı depremler Plini ve Strabo fayları boyunca yoğunlaşmıştır. Bununla birlikte, bu her iki fayın kuzeyinde yani Türkiye’nin güneybatısında ve Gökova Körfezi boyunca da belirgin bir sismik etkinlik görülmektedir. Diğer taraftan, son yüzyıl içerisinde (1900-1995) herhangi bir hasar yapıcı deprem olmamış olan Helenik-Kıbrıs yayının Antalya Körfezi ile Arnavut Burnu arasında kalan segmenti ile Aksu bindirme fayı boyunca önemli sayılabilecek bir sismik etkinlik artışı gözlenmektedir. Ancak, yayın İskendurun Körfezi ile Zafer Burnu arasında kalan segmenti, günümüzde oldukça suskun bir görünüm sunmaktadır. 1900-1995 yılları arasında herhangi bir büyük yıkıcı depreme maruz kalmaması ve günümüzde kümülatif olarak sismisite artışları göstermesi, Helenik-Kıbrıs yayının Antalya Körfezi ile İskendurun Körfezi arasında yer alan bölümü boyunca yüksek deprem oluşturma potansiyeline sahip olduğunu işaret etmektedir. Bu nedenle, bu sismik boşlukların yeteri derecede gözlem altında bulundurulması deprem tehlike belirleme ve zararlarının azaltılması açısından oldukça büyük önem taşımaktadır.

 

Zafer Burnu ve Antalya sismik boşluğunu içeren İçel-Kıbrıs-Antalya arasındaki bölümde, 76, 342, 343, 417, 534, 1144, 1183, 1222, 1491, 1543, 1567, 1718 ve 1735 yıllarında şiddetleri V ile X arasında değişen birkaç önemli büyük deprem meydana gelmiştir (Ergin vd. 1967). Gökova Köfezi sismik boşluğunda ise 1869 ve 1896 yıllarında VII ve VIII şiddetinde iki büyük deprem olmuştur (Öcal 1968).

 

5. Doğu Anadolu Sıkışma Bölgesi

 

Doğu Anadolu sıkışma bölgesi, kuzeyden güneye doğru, Kuzeydoğu Anadolu fayı, Kuzey Anadolu fayının Karlıova'nın doğusunda yer alan sağ ve sol yönlü doğrultu atımlı fayları ile Bitlis bindirme Kuşağı olmak üzere 3 kısımda incelenmiştir:

 

Doğu Anadolu fayının Karlıova ile Ermenistan arasında kalan bölümü Kuzeydoğu Anadolu fayı olarak bilinmektedir. Geniş bir kesme zonu olan Kuzeydoğu Anadolu fayı, birbirlerine paralel olarak gelişmiş KD-GB doğrultulu, sol yönlü ve ters bileşenli birçok kısa fay segmentlerinden meydana gelir. Bu faylar, 15-20 km uzunlukta Kelkit fayı, Erzincan'ın hemen kuzeybatısından başlayan ve kuzeydoğuya doğru 150 km devam eden Akdağ fayı, Tortum güneybatısı ile Aşkale ilçesi arasında uzanan Aşkale fayı, Çat civarından başlayan, Erzurum, Dumlu, Tortum ve Oltu boyunca uzanan Dumlu fay zonu ile Tekman ile Gaziler arasında uzanan Çobandede faylarıdır (Gülkan vd. 1993).

 

Kuzeydoğu Anadolu fayı ile Karlıova-Muradiye arasında yer alan bölgede, KB-GD doğrultulu kısa uzunluklara sahip olan sağ yönlü doğrultu atımlı faylar yer alır. Bu bölge, 100 km uzunlukta Balıklıgölü fayı, 55 km uzunlukta Çaldıran fayı, 50 km uzunluktaki Doğubeyazıt fayı, 50 km uzunlukta Tutak fayı ve 85 km uzunlukta Karayazı fayından oluşur (Gülkan vd. 1993).

 

Karlıova üçlü birleşim noktasının yakınında, Kuzey Anadolu fayı ile Doğu Anadolu fayının periyodik olarak birbirlerini ötelemesi sonucu, KB-GD ve KD-GB doğrultulu kısa uzunluklarda sağ ve sol yönlü doğrultu atımlı fay takımları gelişmiştir. Karlıova birleşim noktası ile Muradiye arasında kalan bölümde, Malazgirt'in doğusunda 20 km uzunlukta KD-GB doğrultulu sol yönlü Malazgirt fayı ve Erciş ile Adilcevaz arasında uzanan 30 km uzunlukta sol yönlü Süphan fayı yer almaktadır. Diğer taraftan KB-GD doğrultulu ve sağ yönlü 20 km uzunlukta Erciş fayı ile Muradiye ilçesinin hemen yakın kuzeydoğusu ile İran sınırları arasında uzanan 45 km uzunlukta Hasan-Timur gölü fayları bulunmaktadır (Gülkan vd. 1993).

 

Bu bölge içerisinde incelenen en güneydeki bölgeyi Bitlis Bindirme Kuşağı meydana getirir. Bu kuşak, Arap plakası ile Avrasya plakası arasında yer alan Neotetis'in güney kolunun Serravaliyen sonunda kapanması sonucu oluşmuştur. Bitlis-Zagros bindirme kuşağı, Kahramanmaraş ile Yüksekova arasında, güneye yönelmiş ters faylardan meydana gelir. Bu zon, 1500 km uzunlukta olup 60 km genişlikte bir bölgeyi oluşturur (Gülkan vd. 1993).

 

Doğu Anadolu sıkışma bölgesinde 1900-1995 yılları arasında hasar yapıcı ve yüzey kırığı meydana getirmiş toplam 22 deprem (Ms ³ 5.5) olmuştur. Bunlardan 5 deprem, Kuzeydoğu Anadolu fayı üzerinde meydana gelirken, diğer 9 deprem, Kuzeydoğu Anadolu fayının güneyinde yer alan faylar ile Karlıova-Muradiye arasında yer alan diğer iki bölgede meydana gelmiştir. En güneyde yer alan Bitlis Bindirme Kuşağı üzerinde oluşmuş tek deprem, Ms=6.6 olan 1975 Lice depremidir. Diğer yandan Kafkaslar'da yer alan bindirme faylarının oldukça diri olup ve bu faylar, Doğu Anadolu fayının Ermenistan'a doğru olan uzantıları şeklinde yorumlanmaktadır (Tirifonov 1995).

 

Doğu Anadolu sıkışma bölgesi üç alt bölge altında incelenebilir; Kuzey Anadolu fayının doğu uzantısı olan Varto segmenti, Doğu Anadolu fayının Ermenistan’a doğru olan uzantısı ve Varto segmentine paralel ve aynı doğrultuya sahip Çaldıran fayı gibi faylar ile Ana Güncel Fayın Türkiye içerisine olan uzantısı.

 

Varto segmentindeki depremlerin yer-zaman dağılımları, bu segmentin 1940-1970 yılları arasında sismik olarak diri olduğunu göstermektedir. Bu segmentdeki depremler özellikle 1939 Erzincan depreminden sonra gerilme birikimlerinin Erzincan segmentinin batı ve doğu uçlarına doğru yer değiştirmesinden dolayı önemli derecede artmıştır.1975 yılından sonra bu segment üzerinde önemli sayılabilecek bir büyük deprem olmamıştır. Bu bölgede meydana gelen en son depremler, bu segment ile Erzincan segmenti arasında, yani Erzincan segmentinin doğu kısmında, Davarlı ile Tanyeri arasında 45 km uzunlukta bir kırık oluşturmuş 13 Mart 1992 Erzincan (Ms = 6.8) ile 15 Mart 1992 (Ms=6.1) Pülümür depremleridir (Demirtaş ve Yılmaz, 1992; Demirtaş vd., 1994). Bu depremler, Varto segmenti ile Erzincan segmenti arasında gösterilen sismik boşlukta oluşabilecek muhtemel bir depremin belirtisi şeklinde gelişmiş olabilir.

 

Diğer taraftan, Doğu Anadolu fayının Ermenistan’a doğru olan uzantısında da yıkıcı ve yüzey kırığı oluşturmuş birkaç deprem meydana gelmiştir. İleride bahsedileceği gibi, bu bölümde bu depremler sırasında kırılmayan sismik boşluk olarak kabul edilebilecek iki yer düşünülmektedir.

 

Üçüncü alt bölgenin değişik kısımlarında zaman zaman depremler olmasına rağmen kırılmayan önemli iki sismik boşluk yer almaktadır. Bunlar, Ana Güncel fayın kuzeybatıya doğru uzantısı olan Yüksekova segmenti ile bu segmentin kuzeybatısında yer alan Van segmentidir. Bununla birlikte, Doğu Anadolu Sıkışma bölgesinde önemli sayılabilecek herhangi bir paleosismolojik çalışma bulunmamaktadır. Bu açıdan, Doğu Anadolu fayının Ermenistan’a olan uzantısı ile Yüksekova segmentini de içine alan Ana Güncel Fay ve Çaldıran gibi fayların İran içerisine olan uzantılarının bilinmesi, deprem tehlikesinin belirlenmesi ve zararların azaltılması açısından oldukça önemlidir.

 

Doğu Anadolu Sıkışma bölgesindeki bazı depremlerin odak mekanizma çözümlerinden elde edilmiş ana sıkışma yönü Arap plakasının kuzeye doğru olan hareketi ile iyi bir uyumluluk göstermektedir.

 

1900-1995 yılları arasında oluşmuş depremlerin yer-zaman içerisindeki dağılımları, Doğu Anadolu Sıkışma bölgesinde kırılmadan kalan ve gelecekte yüksek deprem potansiyeli taşıyan olası 4 sismik boşluk belirlenmiştir. Bu sismik boşluklar, kuzeyden güneye doğru aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:

 

1- Ardahan Sismik Boşluğu

2- Çayırlı-Aşkale fayı

3- Van Sismik boşluğu

4- Yüksekova Sismik Boşluğu

 

Doğu Anadolu sıkışma bölgesinde, 1989-1995 yılları arasında oluşmuş depremlerin dışmerkez dağılımları, sismik boşluklar olarak düşünülen segmentlerin uç kısımlarında ve civarlarında yoğunlaşmaktadır. Depremlerin dışmerkez dağılımları, ikinci tip sismik boşluk olarak adlandırılan zamansal boşluk modeline (Doughnut pattern) uyum sağlamaktadır. Özellikle, Kuzeydoğu Anadolu fayının Aşkale segmenti, Van segmenti ve Yüksekova segmenti civarında bu model belirgin bir şekilde gözlenilmektedir.

 

Ardahan sismik boşluğunda 400 ve 1868 yıllarında VIII şiddetinde iki büyük deprem meydana gelmiştir (Soysal vd. 1981). Tarihsel deprem kayıtları, Van sismik boşluğunun oldukça fazla depreme maruz kaldığını göstermektedir. Bu boşluk boyunca, 1110, 1245, 1276, 1282, 1439, 1441, 1647, 1648, 1685, 1692, 1701, 1704, 1715, 1871 ve 1872 yıllarında şiddetleri VI ile X arasında değişen birçok deprem olmuştur (Ergin vd. 1967). Çayırlı-Aşkale ve Yüksekova sismik boşluklarındaki son büyük depremler hakkında gerekli tarihsel kayıtlar bulunamamıştır.

 

6. Orta Anadolu Ova Bölgesi

 

Orta Anadolu bölgesi, kuzeyde Kuzey Anadolu fayı, doğuda Doğu Anadolu fayı, güneyde Helenik-Kıbrıs yayı ve batıda Ege graben sistemi arasında kalmış geniş bir bölgeyi kapsar. Bu bölge içerisinde KD-GB ve KB-GD doğrultulu bağımsız doğrultu atımlı faylar ile Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu faylarından ayrılan faylar bulunur (Tablo 4).

Tablo 4 : Orta Anadolu Bölgesinde yer alan önemli diri faylar

Bağımsız faylar

KAF ve DAF’dan ayrılmış faylar

Tuzgölü Fayı

Kırıkkale Fayı

Ecemiş Fayı

Almus Fayı

İnegöl-Eskişeh8ir Fayı

Ovacık-Malatya Fayı

Kırşehir-Keskin Fayı

Sürgü Fayı

Akşehir Fayı

 

 

Tuzgölü fayı, Köşker ile Bor arasında yaklaşık 200 km uzunlukta KB-GD doğrultulu sağ yönlü doğrultu atımlı bir faydır (Gülkan vd. 1993). Fay, Şereflikoçhisar yakınlarında ters bileşene sahipken yer yer başka yerlerde normal fay bileşenleri göstermektedir.

 

Ecemiş fayı, Kayseri ile Mersin arasında uzanan yaklaşık 250-300 km uzunlukta KD-GB doğrultulu sol yönlü doğrultu atımlı bir faydır. Fay üzerinde ölçülmüş yatay atım miktarının 40 km civarında olduğu bildirilmektedir (Gülkan vd. 1993).

 

İnegöl-Eskişehir fay takımı, doğuda Tuzgölü ile batıda İnegöl arasında BKB-DGD doğrultulu birçok kısa uzunlukta fay segmentlerinden oluşan 400 km uzunlukta normal bileşenli sağ yönlü doğrultu atımlı faylardan oluşur.

 

Kırşehir-Keskin fayı, Kırşehir ve Keskin arasında KB-GD ile KD-GB doğrultulu kısa uzunluklarda birçok faylardan oluşan bir kuşaktır.

 

Niksar çek ayır havzası yakınlarında Kuzey Anadolu fayından ayrılarak güneybatıya doğru Amasya, Çorum illerini izleyerek Kırıkkale ve oradan da Çubuk’a kadar uzanan uzun bir fay Kırkkale fayı olarak bilinmektedir. Diğer yandan bu fayın hemen doğusunda yine güneybatıya doğru uzanan Almus fayı yer alır.

 

Sol yönlü doğrultu atımlı Ovacık-Malatya fayı, Erzincan çek-ayır havzasının doğusundan ayrılarak güneybatı yönünde Ovacık’a kadar devam eder ve Malatya fayı ile kesişir. Fayın toplam uzunluğu, 160 km civarındadır. Kuzeydoğuda Kemaliye ile güneybatıda Doğanşehir arasında 180 km uzunluğa sahip olan Malatya fayı yer alır. Bu fay da Ovacık fayı gibi sol yönlü doğrultu atımlı bir fay olup K 20-30 D doğrultuludur (Gülkan vd. 1993).

 

Diğer yandan Doğu Anadolu fayından ayrılarak D-B doğrultusunda Sürgü’den geçen diğer bir kısa uzunluğa sahip sol yönlü doğrultu atımlı fay, Sürgü fayı olarak isimlendirilmiştir.

 

1900-1995 yılları arasında Orta Anadolu Ova bölgesinde oluşmuş hasar yapıcı ve yüzey kırığı oluşturmuş yalnızca 4 deprem meydana gelmiştir. Yukarıda bahsedildiği gibi bu bölgede bağımsız ve Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu faylarından ayrılan oldukça uzun faylar olmasına rağmen 1938 Kırşehir-Keskin depremi dışında üzerlerinde önemli sayılabilecek bir deprem olmamıştır. Bu faylar, sismik boşluklar olarak tanımlanmamış ancak bunların önemli derecede deprem potansiyeli taşıyan büyük faylar olarak düşünülmesinde yarar görüldüğünden dikdörtgen alanlar içerisinde belirtilmiştir. Örneğin tarihsel kayıtlar, Tuzgölü fayı üzerinde önemli yıkıcı büyük depremlerin olduğunu belgelemektedir.

 

1989-1995 yılları arasında oluşmuş Ms ³ 4.0 olan depremlerin dışmerkezleri, özellikle Kırıkkale fayının güneybatı ucunda, Ecemiş fayının orta kısmında ve sürgü fayının batı ucunda yoğunlaşmıştır. Bu faylardan Kırıkkale fayı üzerinde oluşabilecek büyük bir deprem Ankara’yı önemli derecede etkileyebilir. Yine uzun süredir sismik olarak oldukça suskun olan Tuzgölü fayı üzerinde de Şereflikoçhisar, Aksaray ve Bor gibi önemli yerleşim alanları bulunmaktadır.

 

7. Tartışma ve sonuçlar

 

Türkiye’de 1965 yılından sonra depremlerin sayılarında göreceli olarak bir artış olmuştur. Bu artış, 1970-1984 yılları arasında maksimum değerlere erişmiştir. Deprem (Ms ³ 4.0) sayısındaki bu artışlar, kayıt aletlerindeki artışlarla paralellik gösterdiğini de belirtmek gerekir. 1984 yılından sonra yıllık deprem sayılarında göreceli olarak bir azalma eğilimi görülmektedir. Günümüzde, tüm Türkiye’de sakin bir dönem gözlenmektedir.

 

Kuzey Anadolu Fayında son yüzyıl içerisinde meydana gelmiş depremlere (Ms ³ 5.5) bakarak, 1880-1920 yılları arasında depremler öncesi evre, 1920-1960 dönemi ana deprem serisi ve 1960-Günümüz arası ise deprem sonrası suskunluk evresi olmak üzere üç evrenin olduğu belirtilebilir. Son evrede, yani günümüzde Kuzey Anadolu fayında sakin bir dönem açıkca görülmektedir. Bu yüzden Kuzey Anadolu fayının orta kesiminde en azından önümüzdeki yüzyıl içerisinde deprem riskinin oldukça az olduğu sonucu çıkarabilir. 1900 yılından günümüze doğru sismik etkinliğin, Helenik-Kıbrıs yayından Ege graben sisteminin kuzeyine doğru kayması açık bir şekilde görülmektedir. Bu bölgede 1900-1920 yılları arasındaki evrede sismik etkinlikte kısmi bir artış, 1920-1960 yılları arasındaki evrede sismik etkinlikte önemli bir artış ve 1960-Günümüz arasında ise sismik etkinlikte kısmi bir azalma görülmektedir. Diğer taraftan Kuzey Anadolu fayının tersine 1900-1960 yılları arasındaki evrede Doğu Anadolu fayında herhangi bir sismik etkinlik görülmemektedir. 1960-Günümüz arasında fay üzerindeki sismik etkinlikte önemli oranda bir aktivite artışı görülmektedir. Bu evre, muhtemelen Doğu Anadolu Fayında önümüzdeki yüzyıl içerisinde meydana gelmesi düşünülen olası bir deprem serisinin deprem hazırlık evresini temsil etmektedir. Bu nedenle Doğu Anadolu Fayı deprem riski açısından büyük bir potansiyel taşımaktadır.

 

Kuzey Anadolu fay zonundaki depremler önce fayın orta kısımlarında oluşmakta ve daha sonra batı ve doğu uçlarında yoğunlaşmaktadır. Fayın farklı kesimleri, paleosismolojik olarak farklı davranışlar göstermektedir. Bu farklı davranışlar, Kuzey Anadolu fayında dört büyük ana sismik segment ile birkaç kısa uzunluklara sahip küçük segmentlerin varlığına işaret etmektedir. Tarih ve tarihsel-öncesi kayıtlar, ana segmentlerdeki depremlerin 200-250 yıl, daha kısa uzunluklardaki segmentlerdeki depremlerin 50-100 yıl gibi kısa zaman aralıkları ile tekrarlandıklarını ortaya koymuştur. Ana segmentlerde daha düşük kayma hızlarına sahip olan komşu ana fay segmentleri arasında zaman olarak birbirlerine yakın depremler meydana gelmiştir. Kuzey Anadolu fayının Erzincan, Ladik-Tosya ve Gerede segmentleri “ Değişmez kayma modeli (Uniform slip model) “ göstermektedir. Diğer yandan Varto, Yenice-Gönen ve Geyve gibi 100 km’den daha kısa uzunluktaki segmentler de “ Karakteristik deprem modeli (Characteristic earthquake model) sunmaktadırlar. Tarihsel kayıtlar, Doğu Anadolu fayının bir önceki yüzyılda (1800-1900) olduğu gibi son yüzyıl (1900-1995) içerisinde de oldukça sakin olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, bu fayda, önümüzdeki yüzyıl içerisinde Kuzey Anadolu Fayına benzer bir deprem serisine yol açması oldukça muhtemel görülen en azından 200 yıldır bir enerji birikimi olmaktadır. Ege Graben Sistemi içerisinde 1900-1995 yılları arasında oluşmuş yıkıcı ve yüzey kırığı meydana getirmiş depremlerin birbirine yakın segmentlerde oluştukları görünmektedir. Bu yakın segmentlerde oluşan depremler zaman olarak birbirlerine oldukça yakındır. Bu bölgedeki depremler, genellikle birer çift şeklinde oluşmaktadır. Bölgenin birbirlerine bağlantılı birçok graben ve horstlardan meydana gelmesi nedeniyle, bir segmentde oluşan deprem diğer yakın segmentde tetikleme rolü oynamaktadır. Ege bölgesinde oluşmuş depremler (Ms ³ 5.5) deprem yinelenme aralıklarındaki faklılık, bazen bağımsız bir deprem tarafından bir altsegmentin kırılması, bir segmentteki depremin diğer komşu segmentlerden birinde bir kaymayı tetiklemesi ve daha sonraki izleyen zamanda bağımsız olarak bir deprem meydana gelmesi veya segmentlerin bağımsız fakat farklı segmentlerde depremlerin birbilerine yakın zamanlarda oluşması gibi normal faylar ile ilgili segmentasyon modellerinin hepsini göstermektedir. Helenik-Kıbrıs yayında son yüzyıl (1900-1995) içerisinde oluşmuş depremler, Plini ve Strabo hendekleri boyunca ve bunların Finike’ye doğru olan uzanımlarında meydana gelirken, yayın Antalya Körfezi ile İskendurun Körfezi arasında kalan kısmında herhangi büyük bir deprem oluşmamıştır. Diğer yandan Doğu Anadolu sıkışma bölgesindeki oluşmuş hasar yapıcı ve yüzey faylanması meydana getirmiş depremler, 1939 Erzincan depreminden sonra oluşmuşlardır.

 

1900-1995 yılları arasındaki depremlerin yer-zaman içerisindeki dağılımları, Kuzey Anadolu fayında 3, Doğu Anadolu fayında 3, Helenik-Kıbrıs yayında 4, Doğu Anadolu sıkışma bölgesinde 4 ve Ege graben sistemi içerisinde 1 olmak üzere, Türkiye’de kırılmadan kalan ve günümüzde zamansal bir boşluk modeli gösteren sismik boşluk olarak düşünülen 15 yer belirlenmiştir.

 

Değinilen Belgeler

 

Aki, K., 1984, Asperities, Barriers, Characteristic Earthquakes and Strong Motion Prediction, Jour.Geophys. Res., Vol. 89, No. B7, p. 5867-5872.

Allen, C.R., 1968, The tectonic environments of seismically active and inactive areas along the San Andreas fault system. Standford University, Publ., Geol. Sci. 11, 70-82.

Alsan, E., Tezuçan, L., and Bath, M., 1975, An earthquake catalogue for Turkey for interval 1913-1970. Kandilli Observatory, Seismological Department, Report no 7-75.

Ambraseys, N.N., 1970, Some characteristics features of the North Anatolian fault zone. Tectonophysics, 9, 143-165.

Ambraseys, N.N.,and Finkel, C.F., 1988, The Anatolian earthquake of 17 August 1668, in historical seismograms and earthquakes of the world, (W. H. K., Lee, H. Meyers, and K. Shimizaki, Eds., ) Academic Press, pp. 173-180.

Ambraseys, N.N., 1988, Engineering Seismology. Earthquake Engineering and Structural Dynamics, vol. 17, p. 1-105, 1988.

Barka, A. A., and Wesnousky, G., 1994, Potential of a large earthquake in Erzincan region following the 1992 earthquake, M= 6.9, preliminary trench study results, In proceedings of the workshop on paleoseismology, USGS., Open-File Report 94-568, p.14.

Demirtaş, R., Yılmaz, R.,1993, 13 Mart 1992 Erzincan Depremi raporu, Bay. ve İsk. Bak. Afet İşleri Genel Müd., Deprem Arş.Dai.Bşk. yayını, Haziran 1993, Ankara.

Demirtaş, R., Yılmaz, R., Berchemer, H., and Baier, B., 1994, 13 Mart 1992 Erzincan Depremi yüzey kırıkları, artçı sarsıntıları ve 17 Ekim 1989 Loma Prieta depremi ile karşılaştırılması, TJK Bül., Sayı 9, 77-90.

Demirtaş, R., 1994, Kuzey Anadolu fay zonunun batı kesiminde Taşkesti-Çayköy (Bolu-Adapazarı) arasında trench çalışmaları.TJK Bül., Sayı 9, 62-76.

Demirtaş, R., 1995, Paleoseismology of the Northern Anatolian Fault: A Case study in the Mudurnu Valley Segment, Bulletin of International Institute of Seismology and Earthquake Engineering, Individual Studies by participants at the IISEE, vol 31, IISEE, BRI, Ministry of Construction, Tsukuba-Japan.

Demirtaş, R., Karakısa, S., Yatman, A., Baran, B., Zünbül, S., Iravul, Y., Altın, N., ve Yılmaz R., 1996a, 1 Ekim 1995 Dinar depremi mekanizması, DAD Bül., sayı 74, yıl 23 (Baskıda).

Demirtaş, R., Karakısa, S., and Yılmaz R., 1996b, Artçı depremler ile 1 Ekim 1995 Dinar deprem kırığının yorumlanması. Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, IX Mühendislik Sempozyumu, Jeofizik Mühendisliği Bildirileri Kitabı, 29-31 Mayıs 1996, sayfa 31-38.

Demirtaş, R., Karakısa, S., and Yılmaz R., 1996c, The mechanism of The Dinar Earthquake, October 1, 1995, Bulletin of International Institute of Seismology and Earthquake Engineering, IISEE, BRI, Ministry of Construction, Tsukuba-Japan (In press)

Demirtaş, R., Yılmaz, R.,1996, Seismotectonic map of Türkiye showing Ms ³ 4.0 for 1900-1993 (ERD), International Symposium, Earthquake Research in Türkiye, State of Art, 30 October-5 September, Ankara-Türkiye.

Dewey, J. W., 1976, Seismicity of Northern Anatolia. Bull.Seism.Soc.Am., 66, 843-868.

Erdik, M.., ve Özselçuk, A., 1978, Türkiye deprem kataloglarının bölgesel düzenlenmesi, Rapor No. ODTÜ/DMAE 78/6, Aralık 1978.

Ergin, K., Güçlü, U., ve Uz, Z., 1967, Türkiye ve civarının deprem kataloğu, İTÜ., Maden Fakültesi yayını.

Ergin, K., Güçlü, U., ve Aksoy, G., 1971, Türkiye ve dolaylarının deprem kataloğu, İTÜ., Maden Fakültesi, Arz Fiziği Enstitüsü yayını.

Fedotov, S. A., (1965), Regularities of the distribution of strong earthquakes in Kamchatka, the Kurile Islands and northeast Japan. Tr. Ins. Fiz. Zemli, Akad. Nauk SSSR 36 (203), 66-93.

Gülkan, P., Koçyiğit. A., Yücemen, M. S., and Doyuran, V., 1993, En son verilere göre hazırlanan deprem bölgeleri haritası. O.D.T.Ü, Rapor No. 93-01, Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi.

Ikeda, Y., 1988, Geomorphological observations of the North Anatolian fault, west of Mudurnu, Multidisciplinary research on fault activity in the western part of the NAFZ (Y. Honkura and A. M. Işıkara, Eds.,), pp. 6-14.

Ikeda, Y., Suziki, Y., Herece, E., Şaroğlu, F., and Işıkara, A., 1991, Geological evidence for the last two faulting events on the North Anatolian fault zone in the Mudurnu Valley, western Turkey, Tectonophysics, 193, pp. 335-345.

Inouye, U., (1965), On the seismicity in the epicentral region and its neighbourhood before the Niigata earthquake. Q. J. Seismol. 29, 139-144.

Ketin, İ., 1976, San Andreas ve Kuzey Anadolu Fayları arasında bir karşılaştırma, Türkiye Jeoloji Kuruu Bülteni, 19, 149-154.

Kuşcu, İ., Şaroğlu, F., and Emre, Ö., Active fault map of Turkey and implication on paleoseimology, In proceedings of the workshop on paleoseismology, USGS., Open-File Report 94-568, p.104.

Mogi, K.,1979a, Two kinds of seismic gaps. Pure Appl. Geophys. 117, 1172-1186.

Mogi, K., 1985, Eartthquake Prediction. Academic Press.

Okumura, K., Yoshioka, T., and Kuşcu, İ, 1994, Surface faulting on the North Anatolian fault in these millenia. In proceedings of the workshop on paleoseismology, USGS., Open-File Report 94-568, p.143.

Omori, F., (1909), Outline of the large Messina earthquake. ToyoGakugei Zasshi 26, 377-389, 435-445, 491-496.

Öcal, N., (1968), Türkiye’nin sismisitesi ve zelzele coğafyası. 1850-1960 yılları için zelzele kataloğu, Kandilli Rasathanesi Yayınları, No.8, İstanbul.

Pınar, N., and Lahn, E., 1952, Türkiye depremleri izahlı kataloğu. Bay. ve İsk. Bak., İmar Reisliği yayınları, seri 6, sayı 36.

Schwartz, D. P., and Coppersmith, K. J., 1984, Fault Behavior and characteristic earthquakes: Examples from Wasatch and San Andreas Faults, J. Geophys. Res. 89, 5681-5698

Schwartz, D. P., and Coppersmith, K. J., 1989, Fault segmentation and controls of rupture initation and termination; Proceedings of conference XLV, Department of the Interior U.S. Geological Survey, Palm Springs, California, Open-File Report 89-315.

Schwartz, D. P., 1990, Geologic characterization of seismic sources: Moving into the 1990s, Earthquake Engineering, pp. 1-40.

Shebalin, N. V., Karnik, V., and Hedzievski, D., 1974, Cataloque of Earthquakes, UNDP/UNESCO, survey of seismicity of Balkan region, Skopje-1974.

Soysal, H., Sipahioğlu, S., Kolçak, D., ve Altınok, Y., 1981, Türkiye ve civarının deprem kataloğu, TÜBİTAK, proje no TBAG 341.

Şengör, A.M.C., Görür, N., and Şaroğlu, F., (1985), Strike-slip faulting and related basin formation in zones of tectonic escape; Turkey as a case study, (In Strike-slip deformation, basin formation and sedimentation, Edited by Kevin T. Biddle and Nicholas Christie-Blick), Society of Economic 8aleontologists and Mineralogists, Special Publ. No. 37.

Tirifonov, V.G., 1995, World Map of Active Faults (Preliminary Results of Studies). Quaternary International, V. 25, pp. 3-12, 1995.

sismikhaber.org , Doğa Hareketleri Araştırma Derneği sitesidir. www.dohad.org
Gönüllü olmak ister misiniz?