Bağışlarınız İçin Hesap Numaramız DOHAD - İs Bankası Gayrettepe Şubesi - 529030 |
İZOSTATİK
DEPREMLER
Uğur
Kaynak*
Www.yapiworld.com
’da yayınlanan Japonya kaynaklı bir deprem tetikleme çalışmasının
fazla ayrıntı içermediği ve sadece kar örtüsüne bağlı
kaldığını görünce yurdum insanının daha fazlasını
bilmeye hakkı var diye düşündüm.
Şimdiye kadar çok büyük
magnitüdlü depremlere neden olmaması dolayısı ile izostatik
depremler pek fazla ön plana çıkarılmamıştı. Ancak işin
içerisine tetikleme işlevi girince daha önceki çalışmalarımızda
da belirtildiği gibi zaten geriliminin son aşamasına gelmiş
bir doğrultu atımlı ya da düşey atımlı fay
depreminin oluş zamanının, bir dış etkenle vaktinden önceye
alınması söz konusudur diye tanımlanmıştı. Yine bütün
açıklığı ile belirtmekte yarar var. İzostatik
depremler başka bir katil fay bölgesinde bulunmadıkları zaman,
yani sedece kendi güçleri ile bir deprem ürettiklerinde, nadiren 5 Richter büyüklüğüne
erişebilirler.
İzostatik depremlerin nedeni:
Bütün
yerkabuğu, yani ince ve çok yoğun okyanusal kabuk ile kalın ve
az yoğun kıtasal kabuk, elastopolastik (yarı sıvı yani
tikel ergimiş, zaten ergime sıcaklığına yaklaşmış
yani potansiyel sıvı) durumda olan astenosfer (enezyuvar) üzerinde
batan kısmın hacmı kadar astenosfer malzemesi ağırlığınca
yüzdürülmektedir.
(Bakınız:
Arkhimides’in Hamam Sefası) Açıkçası suda yüzen tahta paçası
gibi yüzmektedir. Bu konuda 20 yüzyılın başlarında
Himalaya eteklerinde harita alımı yapan bir İngiliz harita
ekibinin önemli katkıları olmuştur. Himalayaların
eteklerinde çekül doğrultusunun, Kutup yıldızı doğrultusuna
göre Himalayalara doğru saptığının farkedilmesi üzerine
hemen olayı açıklamak için teoriler geliştirilmeye başlamıştı.
Bunlardan ikisi, Pratt ve Airy teorileri tartışmaya değer bulunmuştu.
Daha sonra aynı yoğunluklu fakat farklı kalınlıklı
kabuk segmentleri teorisi reddedilerek farklı yoğunluklu ve farklı
derinlikli kabuk segmentleri teorisi kabul gördü. Bu gün de yerkabuğunun
düşey yöndeki ani yüklenmelerinde ve ani yük boşaltmalarında
bu izostazi yöntemi kabul görmekte ve problemin çözümünde yararlanılmaktadır.
Örneğin Jeofiziksel gravite ölçümlerinde elde edilen verilere bir çok
düzgünleme uygulanırken, rejyonal boyuttaki çalışmalarda
izostatik düzgünlemeler de uygulanır.
Yerkabuğu yatay yönde
oldukça yüksek bir katılık derecesine (rijidite’ye) sahip olduğu
halde, düşey yöde daha zayıf bir burulma ve eğilme direnci gösterir.
Bunun en önemli nedeni Yerkabuğunun
ufuksal doğrultularda binlerce kilometrelik bir sürekliliğe sahip
olmasına karşılık düşey yönde ancak okyanusal kabukta
en çok 8 km, kıtasal kabukta en çok 45 km kadar sürekliliğe sahip
olmasıdır. Bu süreklilik kabuk yerine litosfer ele alındığında
yaklaşık 100 km ‘ye ulaşır. İşte bu düşey
yöndeki zayıflık yerkabuğunun bu yöndeki yüklere karşı
daha duyarlı olması sonucunu doğurur. Boyutsal büyüklük ile işlevsel
süre arasında da hep doğru orantı süreci vardır. Örneğin
bir hamam tası içerisindeki dalgaların yarım saniyede sınıra
ulaşması ile bir okyanustaki tsunami dalgalarının yarım
günde sahile ulaşması orantısı gibi. En güzel örnek ise
bir tencere mercimek çorbasını karıştırırken çalkalanma
periyodunun dakika mertebesinde olmasına karşılık, Yerkürenin
sıvı çekirdeğinin çalkalanma periyodunun yaklaşık
700.000. yıl olmasıdır. Bu çerçeveden bakıldığında
yerkabuğunun üzerine konulan ya da kaldırılan bir yükün
etkisinin de uygulama süresi ile doğru orantılı olarak şiddetini
artıracaktır. Yerkabuğuna uygulanan düşey yükler bir-iki
ay gibi görece kısa zamanda yer kabuğu üzerinde hissedilir bir
deformasyon yapar. Bu olay Türkçe karşılığı ile tam
olarak bir bel verme şeklinde oluşur. Uygulama süresi ne kadar
uzun olusa bel verme de o kadar etkili olur. Ancak bel vermenin de bir sınırı
vardır. Bu sınırı Arkhimides Kanunu kontrol eder.
Bu yükleme ve yük kaldırma
olayları sadece kar yağışı ile sınırlı
değildir. Aşağıdaki şekilde örnekleme ve sınıflama
yapılmıştır:
Şekil-1.
İzostatik kurallara bağlı olarak nisbeten yavaş yükleme boşaltma
işlevleri.
Görece
hızla yükselen bir yanardağ konisi, hızlı birikinti konisi
olşturan bir ırmak, hızlı yağış sonucunda
anormal yükleme yapan kar yağışı, ve yapay olarak hızlı
yükleme yapan baraj rezervuar gölü hep yerkabuğunda hızlı çökme
ile sonuçlanan izostatik denge arayışının sonuçlarıdır.
Akhisar
vadisindeki çekirdeksiz üzüm bağlarından her yıl bir milyon
ton civarında yaş üzüm hasadı yapıldığını
duymuştum. Üç-dört ay boyunca yavaş yavaş büyüyen üzüm
salkımları eylül ayında aniden toplanıp onbeş yirmi günde
kurutulup İzmir Limanına sevkedilirse yine aynı nedenlerle az
miktarda da olsa bir mevsimlik izostası arayışına sahne
olacaktır.
Tabiidir ki Doğu Anadolu
bölgemize yağan ve ortalaması bir metreyi bulan kar yağışının
birkaç ay bölgede kalması ve bir aylık bir sürede eriyerek Fırat
ve Dicle vasıtası ile bölgeyi terketmesi de bir miktar izostatik
denge arayışlarına neden olacaktır. Sadece Keban barajının,
tam dolu olduğunda onbeş milyar tondan daha fazla su kütlesi taşıdığını
hatırlıyorum. Bu durumda en azından yarısına kadar dolu
tutulmaya çalışılan baraj gölleri artık ilk doldurulduğu
günlerdeki kadar etkin izostatik depremlere neden olmamaktadırlar. Örneğin
Keban Baraj Gölü ilk su tuttuğunda beş altı yıl süren
3.5-4.5 Richter lik deprem fırtınasına neden olmuştu. Yeryüzündeki
bütün büyük baraj gölleri bu şekilde davranmıştır.
Ancak Van Gölü yükselimi sırasında Van gölü simpozyumunda da
belittiğim gibi, Van gölüne ilave 9 milyar ton su yüklendiği halde,
bu izostatik deprem aktivitesi oluşmamıştır. Bunun nedeni Boğaziçi
Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Van Gölü Sempozyumu kitabında çıkan
makalemde de bilirttiğim gibi “o dokuz milyar ton suyun Van gölüne başka
bir yerden örneğin aşırı yağışlardan falan
gelmediği, suyun zaten orada bulunduğu, fakat sadece derinlerde
bulunan bu suyun, gölün tabanına “tube like lacustrine” vasıtasıyla
basıldığını söylemiştim.
Bu
su seviyesi yükselmesi olayı o günlerde sadece Van Gölü için
geçerli değildi. Türkiye sınırları içindeki ve
orta doğudaki bütün tektonik göllerin su seviyesi yüselirken, birikinti
ve doğal baraj göllerinin, çok yağış alan bölgelerde bile
seviyelerinin düştüğü görülmüştü. Örneğin o günlerde
yani 1990-1993 yılları arasında, aynı klimatik yörede
olmalarına karşılık Hazar denizi etrafına büyük
hasarlar vererek yükseldiği halde Aral Gölü tabir caizse kurumuştu.
Bu durumda bu yükselen göller milyarlarca ton ilave su yüküne kavuştukları
halde çevrelerinde her zamankinden farklı bir deprem etkinliği olmamıştı.
Halbuki Keban barajı, Atatürk Barajı veya Kariba Barajı gibi
daha küçük rezervuar gölleri, halen deprem etkinliklerini az da olsa sürdürmeye
devam etmektedirler.
Şekil-2.
İzostatik kurallara bağlı olarak nisbeten hızlı yükleme
boşaltma işlevleri.
Şekil-2’de
Siyah çift yönlü okun bulunduğu yerde, okyanusal kabuk üzerinden yaklaşık
1 milyar tonluk bir yük aniden (bir kaç dakika içerisinde) kaldırılmış
ve yine aniden sayılabilecek bir süre içerisinde beyaz çift yönlü okun
bulunduğu yere kondurulmuştur. Bu durumda yükün kaldırıldığı
ve kondurulduğu yerlerde okyanusal kabukta bu etkilere karşı sırası
ile yükselme ve belverme tepkileri oluşacak ve bu durumda periyodları
birbirine eşit olmayan ve eşgüdümlü çalışmayan
birbirinden bağımsız ve fakat çok yakın iki odakta düşey
osilasyon depremi oluşacaktır.
Sonuç
olarak İzostatik depremler büyük etkinliklere ulaşamayan
depremlerdendir. Ancak Tetikleme olgusu ile birikte düşünüldüğünde
büyük depremlerin beklenildiği zaman konusunda bir miktar katkı
konulabilmektedir.
*:Prof.Dr.
Kocaeli Üniversitesi Emekli öğretim üyesi. Anadolu Çevre Asamblesi Başkanı.
|