Bağışlarınız İçin Hesap Numaramız DOHAD - İs Bankası Gayrettepe Şubesi - 529030

DEPREM ŞÛRASI NE YAPMAK İSTİYOR?

Prof.Dr.Uğur Kaynak – Anadolu Çevre Asamblesi II Başkanı.
Deprem Şûrasında alınan kararların tamamını burada tartışmaya almasak da, sadece kararlardan biri ile ilgili değerlendirmeler yapmak zorundayız. Bu zorunluluk ise kamu yararınadır. Diğerlerini, tartışmaya açık olsalar bile, ülke yararına tavsiye kararları olarak da kabul edebiliriz. Ancak itiraz ettiğimiz söz konusu önerme ülke yararına olmaktan çok, ülke zararına alınmış bir karardır. Özellikle Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Deprem Araştırma Merkezi Müdiresi Prof. Dr. Sayın Tülay Barbarosoğlu’nun da bir televizyon programında özellikle üzerine basarak vurguladığı ve onayladığı bu önerme aşağıdadır:
Bir yapıda hasara neden olan ve etkisi % 90 mertebelerinde olan faktör yapısal faktördür. Yerel zemin ve Jeolojik koşulların etki mertebesi %10’lar civarındadır. (T.C.Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, DEPREM ŞURASI-2004, AFET BİLGİ SİSTEMİ KOMİSYONU RAPORU- Sayfa 11, (2.5 Mikro Bölgeleme) – ANKARA Temmuz 2004)
İşte bu önerme ülke zararınadır.

Şu yukarıdaki RESİM-1’e dikkatle bakın. Balkonların kenar kıvrımları bile arkadaki sağlam yapı ile aynı. O zaman bu arka plandaki sapasağlam yapı ile ön plandaki yassı kadayıf olarak tabir edilen yapı birbirlerinin ikiz kardeşi gibidir. Yapıların projeleri, malzemeleri, işçilikleri aynı. Ama farklı olan tek şey zemin. Olasılıkla yıkılan yapının temelinde bir yapay ya da doğal dolgu, ya da daha kalın bir alüvyon veya büyük bir olasılıkla daha sığ ve daha bol yer altı suyu vardır. Bu resimdeki olayda görüldüğü gibi zeminin yıkımdaki rolü % 100.



Aynı şeylerin RESİM-2’de verilen olayda da bire bir tekrarlanmış olduğu görülüyor. Aşağıdaki resimde de kooperatif evleri görüntüde. Yine aynı proje, aynı malzeme ve aynı işçilik söz konusu iken depremde farkı davranan iki kardeş yapı söz konusu. Burada da farklı olan tek şey yine zemin olmaktadır. Arzu edenler depremle ilgili herhangi bir internet sitesinden bunlara benzer yüzlerce yıkıntı resmi bulabilirler.
Adana Dinar, Gölcük Yalova, Adapazarı ve Avcılarda yaptığımız yüzlerce gözlemden elde ettiğimiz bu örneklemeler azınlıkta değil çoğunluktadır.


Bu kırmızı kaldırımlı RESİM-3’deki olayda ise, bakar bakmaz suçlunun kim olduğu görülmekte. Zemin sıvılaşması dolayısı ile, zemin katın yarısına kadar gömülen yapıda hiçbir hasar yok. Yapı aslında deprem güvenli. Ancak ne yazık ki zemin etüdü yapılmadığı için sıvılaşma riskine açık olan bu zeminde gerekli önlemler alınmadan yapı projelendirilmiş ve inşa edilmiştir. Burada ise yine deprem hasarının tek sorumlusu % 100 zemin olup, aslında asıl sorumlu zemin etüdü yaptırmayan ev sahibi ve teknik elemandır.
 

Bir de birbirine benzemeyen yapılara bakalım:
RESİM-4’te ise birbirine benzemeyen üç yapıdan ortadaki yıkılmış diğerleri ayakta kalmışlardır. Kaldı ki bu durumda bile sadece bu resme bakarak, burada kusur yıkılan ortadaki yapıdadır diyemeyiz. Öyle olup olmadığını her üç yapının temel alanını temsil edebilecek lokasyonlarda zemin etüdleri yaparak ortadaki yapının yıkım riskini artıran bir ya da birkaç zemin etkeni olup olmadığını kontrol ederek söyleyebiliriz. Yaptığımız yüzlerce zemin çalışmasında değil komşu parsellerde, aynı temel kazısında bile üç farklı zemin türüne rastlamıştık.

Kaldı ki yapı olmaksızın da zemin yapacağını yapar. (Resim:Tepetarla)

Bu konuda en önemli örnekler ise Avcılardaki yıkım alanının tamamını kapsar. Bu yıkım alanı bir kapalı alan olup doğrudan doğruya zemin büyütmesi ve Avcıların kendine ait derin ve eğim atımlı bir fayla ilgilidir.
 

Bırakın komşu evleri, Aynı evin ¾’ü taban kesme kuvvetine yenik düşmüş, ¼’ü ayakta.

RESİM-5’te hava fotografı verilen Kocaeli - Körfez ilçesi yıkım alanına bir bakınız. Nasıl belirli bir sınırın içerisindeki yapılar deprem güvensiz, dışındakiler deprem güvenlidir diyebiliriz? Bu fotograftaki kırmızı çizgiler araziden tesbit edilen yıkım alanı sınırını çizerken, Yeşil ile çizilen sınır ise Jeofizik yöntemlerle tesbit edilen sakıncalı bölge sınırıdır. Bu iki sınırın kesinkes çakıştığı, çalışma bitirildikten iki yıl sonra yani, bu fotograf rastlantı sonucu ele geçtikten sonra fark edilmiştir. Görülüyor ki jeofizik yöntemler hiç bir önyargı olmaksızın yıkım alanının sınırlarını tesbit edebilmektedir. Bu kırmızı çizgilerin içerisindeki yapılar deprem güvensiz dışındakiler deprem güvenlidir denilebilir mi? Burada Körfez ilçesinin tamamında, yıkımın sadece zemin şartlarından kaynaklandığı açık seçik görülmüyor mu?

 

 

    1994 Erzincan depreminden bir diğer örnek ise bir abide niteliğinde olup ne yazık ki elimdeki fotografı yitirmiş bulunmaktayım. Şehrin kuzeyine doğru tırmanan bir yolun üzerinde bir dizi kooperatif evleri inşa edilmiştir. Depremden sonraki sonuç ise çok ilginç. Bu evlerin malzemesi, işçiliği ve projeleri aynı olduğu halde evlerden güneydekiler tamamen yıkık, ortadakiler hasarlı ve kuzeydekiler hasarsızdır. Bunun bir tek açıklaması var. Sırtlardan ovaya doğru yani güneye doğru yaklaşıldıkça alüvyonun kalınlığı artmaktadır. Başka bir neden yok. !!! Sadece zemin…O kadar!!! Bu örnekten de görüldüğü gibi normal şartlar altında, yani malzemeden çalıntı olmadığı sürece, yıkıma neden olan ya da engelleyen en önemli parametre zemindir…
 

    Bütün bunlara karşın Deprem Şûrasında alınan bir kararda, deprem sırasındaki yıkımda zeminin rolü %10’dur demek, zemin etüdlerini yok sayarak yine(!) ve yeniden(!) Türkiye’yi yıkalım demektir. Yıkalım ki yeniden yapalım demektir. Hatta zemin etüdlerine de sultan palamut devrinden kalma yöntemlerle devam edelim demektir.
    Halbuki vicdan sahibi İnşaat Mühendisleri çok iyi bilir ki, üzeri tamamen örtülü bir zeminin bir iki metre altında olabilecek sert bir zeminde inşa edilmiş “düktil bir yapı”, ya da üzeri örtülü fakat plastik bir zeminde yapılmış “rijit bir yapı” deprem güvenli olacaktır. Ve bu zemin özelliklerini bilmenin tek yolu ise “eğimiyle, kalınlığıyla, su içeriği ile, deprem büyütmesi ile, zemin hakim periyodu ile, Rayleigh dalga hızı ve dolayısı ile sıvılaşma riski ile, içsel sürtünme açısı ile, düşey yataklanma katsayısı ile, dinamik zemin emniyet gerilmesi ile…” Jeofiziksel zemin etüdünden geçmektedir. Temel sondajı nokta bilgi verir. Sondajın bir metre berisinde ya da ilerisinde neler olduğunu kimse bilemez. Kaldı ki en sakıncalı zemin türü olan kumlu ve killi zeminlerde temel sondajından karot numunesi alınamamaktadır. İşte Jeofizik yöntemlerden sekiz on kat daha pahalı olan fakat buna karşılık yetersiz kalan sondaj yöntemi, bu şûra kararları ile bizlere ve sizlere benimsetilmek istenilmektedir.
    Halbuki vicdan sahibi İnşaat Mühendisleri çok iyi bilir ki, “deprem güvenli” bir yapının olmazsa olmaz şartlarından, hiç değilse aşağıda verilen parametreler projede aşamasından önce bilinmeli ve proje hesaplarına dahil edilmelidir:


“Yapı Öz periyodu ile rezonansa geçerek yapıyı yıkan” Zemin hakim periyodu,
“Bazan kayalık zemine göre salınımları alüvyonda sekiz kat artıran” Deprem büyütme katsayısı,
“Rijit devrilmeyi ve düşeyden sapmayı kontrol eden” Rayleigh dalga hızı,
“Meyilli arazilerde stabiliteyi kontrol eden” İçsel sürtünme açısı,
“Ve en büyük yıkım riskini oluşturan” Sığ Yer Altı Suyu ve buna benzer bir çok parametre,

    Bunlar ancak ve ancak Jeofizik yöntemlerden Sismik Prospeksiyon ve Rezistivite Metodu ile tesbit edilebilmekte ve betonarme projeye yansıtılabilmektedir.
1999 depreminden önce “sismik zemin etüdleri” hepimizin bildiği gibi uygulanmıyordu. Az sayıda da olsa Aletlerimiz, teknolojimiz ve bilgi birikimimiz olduğu halde böyle bir talep olmadığı için yapılmıyordu. Sadece yabancı firmalar sismik zemin etüdlerini şart koşmaktaydı. Şimdi olduğu gibi 1999 depreminden önce de “ince hesapçı” da denilen İnşaat Mühendisleri, Pro-Bina, Sta-4 gibi bilgisayar programları ile statik hesap yapmakta idiler. Bu bilgisayar programları haftalar süren bir statik hesabı birkaç saate indirgemektedir. Aslında asıl zaman alan boyutlandırma ve zemin parametreleri bilgisayara girilince, sonuç yarım saniyede alınmaktadır. Bu yukarıda verilen ya da benzeri, “olmazsa olmaz” parametreler, bilgisayara girilmezse bu programlar çalışmaz, veri girilmesini beklerler. O zaman İnşaat mühendisleri ne yapıyordu dersiniz? Avrupa yakasının zemin emniyet gerilmesi 1.5 , Anadolu yakası 2.5 diyerek ve diğer parametreleri de tahminen girerek programı çalıştırıyordu. Hatta bazıları daha gözlemsel(!) bir davranışla, temel kazısının kenarına gelerek aşağıya bakıyor ve Zemin Hakim Periyodu 0.5 saniye diyebiliyordu. Hatta zemin etüdleri 1999 depreminden sonra başlayınca da bu ironi devam ediyor, belediye imar müdürlükleri, “Bu şehirde zemin emniyet gerilmesi 1.5 tur. Siz nasıl 3 olarak verirsiniz, diye zemin raporunu kabul etmiyorlardı.

    Bu değerlerin değil parselden parsele, temelden temele değişebileceğinin bile farkında değillerdi. İşte 1999 depreminde sonuç ortada… Görünen o ki Deprem Şûrası da zeminin ne olduğunun farkında değil. Zira temelden temele değişen zemin şartlarını ölçebilen sismik zemin etüdü yerine “Mikro Bölgelendirme” şarkıları söylemekte. Yani deniliyor ki her temelde, ya da her parselde Zemin Periyodunu ölçmeye ne gerek var. Biz harita üzerinde bu periyodu Mahalle bazında alt sınırı ve üst sınırı ile, kabaca iki üç jeofizik ölçüm yaptırarak, yani yaklaşık olarak vereceğiz. Adını da “Spektrum Karakteristik Periyodları” diye cafcaflı koyduk mu iş biter!...

Ey canımızı emanet ettiğimiz Sevgili İnşaat Mühendislerimiz.
1)Yerel zemin hareketinin salınım saniyesini belde ya da mahalle bazında ortalama değer olarak yani Spektrum Karakteristik Periyodları olarak alıyorsunuz.
2)Yapı Öz Priyodunu ise, sadece değişken olarak yapıdaki kat adedini hesaplara koyan fakat yapının ömrü boyunca ne kadar yatay ve düşey deprem momentine maruz kaldığını göz ardı eden, yani yapının yumuşaması sonucunda öz periyodunun ne kadar arttığını göz ardı eden bir bağıntıdan hesaplıyorsunuz.
3)Bu iki yanlış hesaplanmış periyodu karşılaştırarak düktilite veya rijidite kararı veriyorsunuz.
4)Ve sonra da bu yapının deprem güvenli olduğunu söylüyorsunuz…

Olacak şey mi bu?
Deprem konusunda bu ülkeye yapılacak en büyük kötülük, bir ara düzelmeye başlayan duyarlılığın unutularak, her şeyin tekrar depremden önceki hale getirilmesidir.

Teşekkür: Makale yazarı Fotograf desteği için sismikaktivite gönüllü üyelerine teşekkür eder. Sağ olsunlar.

 

sismikhaber.org , Doğa Hareketleri Araştırma Derneği sitesidir. www.dohad.org
Gönüllü olmak ister misiniz?