Bağışlarınız İçin Hesap Numaramız DOHAD - İs Bankası Gayrettepe Şubesi - 529030 |
AMATÖR SİSMOLOGLAR (Yâni
Sizler İçin) PRATİK DEPREM BİLGİLERİ.
Prof.Dr.Uğur
KAYNAK
Anadolu
Çevre Asamblesi Başkanı
26.05.2003
1.Mayıs.2003 Bingöl Depreminden sonra, beklenilen ve tekrar
gündeme oturan Orta Marmara (İstanbul) Depremi ile ilgili açıklamalar yapma
gereği duyuyorum. Bu açıklamalar şekil destekli ve soru cevap biçeminde
olsun istedim.
SORU-1.Orta Marmara Fayının
boyu ne kadar? (Temcit Pilavı)
ŞEKİL-1.DEPREM BİTİŞME
SEÇENEKLERİ
Kuzey Anadolu Fay Zonu, İrandaki uzantısı hariç Ülkemizde
yaklaşık 1500 km uzunlukta. Bazan düzenli sırada, bazan düzensiz biçimde
bunun en az 60 km ila en çok 350 km lik kısımları yırtılarak deprem üretlilir.
Bu depremlerden yan yana olanlar ise, hiç bir zaman “eski depremin yırtılma
sınırı şurada bitmişti, ben de tam bitimden yırtmaya başlayayım”
demez. O yüzden Gölcük fayı Hendek’i geçtiği halde, oradaki diğer
koldan Düzce depremi de bu hizayı geçecek şekilde, üstelik iki koldan çalıştı.
Bu da yetmezmiş gibi araya Akyazı, Sapanca ve Gölyaka sismik boşluk
depremleri girdi. Böylece bağlantılar 2.5 yıl sonra uc uca getirilmiş oldu.
Diğer tarafta ise Hersek daykının ötelemesi yüzünden Karamürsel’de boşluk
kaldı. Açıkçası yanyana çalışan fay parçaları birbirinin içine geçebildikleri
gibi araları da açık kalabilir, tam uc uca da gelebilirler. Şekil-3 ‘te
verilen Bingöl Depremi de bu konuya çok aşırı bir örnektir. Bu yüzden Mürefte-Şarköy
depremi Marmaranın içine yürüdüğü ve Orta Marmara Fayının boyunu kısalttığı
için bizi rahatlatamaz. 1999 Doğu Marmara ve Düzce depremleri Orta
Marmaradaki Fayı kıramadılarsa bunun tek nedeni 120°lik boğaz önü
kilitidir. Kaldı ki Mürefte-Şarköy depreminin üzerinden 90 yıl geçmiştir.
İstanbuldaki tarihsel depremlerin, büyüklüğü bilinemez ama şiddeti MSK-X
olanlarına baktığınızda, çoğunun arasında 30-40 yıl olduğunu, hatta
sadece 12 yıl aralık olduğunu da görürüsünüz. İstanbulda en büyük
MSK-X deprem boşluğu 358 yıl sürmüş ama o süre içinde ondan fazla yıkım
yapan MSK-8 , MSK-7, MSK-6 deprem olmuştur. Orta büyüklüklü depremler için
hiç bir zaman uzun süre dinlenme, ya da biriktirme
söz konusu olmamıştır. Şimdi Mürefte – Şarköy arasındaki Ganos
fayı, sanki daha iki yüz yıl süre ile çalışmayacakmış gibi senaryolar
yapmak doğru olur mu? Daha da önemlisi, Ganos fayı da Orta Marmara Fayının
tetiklemesi sonucunda birkaç saniye sonra çalışmaya başlayamaz mı?
Marmara Denizinin
Batimetrik Haritası. Bu haritada İstanbul Fayının Orta Marmara Fayına bağlandığı
noktanın nasıl 20 km öteleme yaptığı, Orta Marmara Fayının Gonos Fayına
bağlantı noktasının nasıl 20 km öteleme yaptığı, Güney Marmara ve
dolayısı ile Ege Bölgesinin son sekiz milyon yılda kaç derece saat yönünün
aksine dönüş yaptığı, Eski Tsunami odakları, Potansiyel Tsunami odakları,
Fay düzleminin ne kadar düşeyden saptığı... gibi ayrıntılar görülmektedir.
Bu ötelemeleri www.yapiworld.com
‘da yayınlanan “Marmaranın Tabanında Neler Oluyor?-II” başlıklı çalışmamada
2002 yılı başlarında sismotektonik yöntem ile tork dahil, hesaplayıp 20
km olarak çıkarmıştım. (Ben dememişmiydim kuruntusu! ) (“Kırmızı çizgiler
U.Kaynak.” Bu Harita, Seyir ve Hidrografi Dairesi Başkanlığının Nazik
İzinleri ile Temin edildi. Teşekkürler. Bu Harita Tübitak MAM’ın titiz
çalışmaları ile üretildi. Teşekkürler.)
|
ŞEKİL-2.
SORU-2.Orta Marmara
Depreminin Büyüklüğü Ne Kadar Olabilir?
Şekil-3. Deprem Büyüklüğü
- Fay Boyu İlişkisi.
Şekil-4. Deprem Büyüklüğü
- Deprem Süresi İlişkisi.
NOT:Her iki grafikteki
Standard Sapma doğruları, Lineer Regresyon Hesabı Yapılarak Çizildi. U.K.
Eğer Şekil-3.te verilen grafikten yararlanarak fay boyu
hesaplasaydım, 55 km’lik Gebze-K.Çekmece arasını yaklaşık 6.9 Richter,
120 km’lik K.çekmece- Tekirdağ arasını 7.2 Richter , 150 km’lik Tekirdağ
– Gökçeada arasını 7.3, 175 km’lik Gebze – tekirdağ arası çalıştığında
yine 7.3 Richter, 230 km’lik Gebze – Gökçeada arası çalıştığında
ise 7.6 Richter olarak bulurdum.
Örneğin bileşenlerinden ikisi karada diğer ikisi denizde
oluşan ve 45 saniye süren Doğu Marmara Depreminin büyüklüğünü bu kez Şekil-4.te
verilen toplam sarsıntı süresi grafiğinden okuyalım. Gördüğünüz gibi
45 saniye tam 7.4 Richter’e denk gelmektedir.
Kandilli bu değeri haklı olarak önce daha ince kabuk kalınlığını
göz önüne alarak daha düşük magnitiüdlü hesaplamıştı. Sonradan uzak
istasyonların acele yaptıkları “Duration Time” hesaplamalarına katılmak
durumunda kaldı. Kamu oyuna o sırada bizim yaptığımız hesaplama başka
diye açıklama yapsanız da kimse sizi dinlemez. Amerika daha doğru hesap yaptı
der.
Şimde ben de hesaplama yaparken kolayına kaçıp yukarıdaki
nefis grafikleri kullanabilirdim. Ama öyle yapmadım. Kullansaydım yanlış
olurdu. Bir sürü parametreyi hesaplara katarak beklenilen depremin olası fay
düzlemindeki toplam saran basınç miktarını ve fay düzleminin sıcaklığı
ile değişen sürtünme katsayısının kontrolunda hangi derinlik şeridinde
ne miktarda enerji açığa çıkması gerektiğini, 8 km kalınlıklı
peridotit kabuk için, tabanına 700°C sıcaklık vererek hesapladım. Karasal
kabuktan daha ince olduğu için daha düşük değerde, fakat karasal kabuktan
daha büyük yoğunluklu olduğu için ise daha yüksek değerde sonuç elde
etme hatasını da düzgünledikten sonra aşağıda verdiğim büyüklüklere
ulaştım. Bu olası büyüklükleri ise hemen 2000 yılının başlarında yani
ufukta gemi falan yokken hesaplamış ve Eminönü Belediyesine verilen Çemberlitaş
İş Hanı Raporumda bu sonuçları da rapora dahil etmiştim.
Benim böyle bazı hesaplarımı raporlarıma dahil etmek
gibi kötü bir huyum var. Örneğin Doğu Marmara depreminden üç yıl kadar
önce de Kocaeli İli, Tavşancıl Beldesi Belediyesine verdiğim bir raporda
yapılaşma için kat yüksekliği , temel tipi, Hakim periyod ...falan
verdikten sonra, “kısa sürede beldenin 3.5 km uzaklığında oluşacak 7.5
Richter büyüklüklü depreme hazır olmanız için bu değerlere uyulması önerilir.”
diye yazmıştım. Hayret! Belediye Başkanı raporu ciddiye almış.
İstanbuldaki TV kanallarının çoğunda yaklaşık yirmi
kez elinde benim rapor, program yaptı. Bakın Başkan neler dedi:
“Biz Bilime saygılıyız. Hocamızın dediklerini aynen
uyguladık. Babamın bile beş katlı evini dört kata indirdim. İnşaat
yapanlara, rapora uyacaksınız diye direttim. İmar müdiresi hanım da beni
destekledi. Buna rağmen ikinci dönem hiç beklemediğim halde yine beni seçtiler.
Ve yine aynı prensiplerle hareket ettim. Sonuçta o kara gün geldi ve 3.5 km
uzaklıkta 7.5 değil ama 7.4 Richter deprem oldu.
Depremden üç gün sonra Kocaeli Kriz merkezinden beni aradılar.
Aramızda geçen telefon konuşmasını hiç değiştirmeden aktarıyorum:
-Alo Başkanım geçmiş olsun.
-Sağol. Size de.
-Başkanım yukarıya bildireceğiz. Kaç ölünüz var?
-Ölü yok!
-Kaç yaralı var?
Yaralı yok!
-Kaç bina çöktü?
-Bir adet terkedilmiş harabe yapı çöktü!
-Kaç ağır hasar var?
-Ağır hasar yok!
-Kaç orta hasar var?
-Orta hasar yok.
-Başkanım orası Tavşancıl mı? Yoksa Kütahya Tavşanlı
mı?
-Hayır doğru işittin. Burası Kocaeli Tavşancıl.
...
Deyince, o sırada kriz merkezinde bulunan Sayın Fatih
Altaylı,
-Ver şu telefonu bana. Başkanım ben Fatih Altaylı. Neler
oluyor orada? Hemen Görüşmeye geliyorum.
Diyor...
Ve başkanın Televizyon turları böyle başlıyor.
Ben ise bu televizyon programlarından birine katıldıktan
sonra diğerlerine katılmadım. Zira bazı gazetelerde ve televizyon programlarında
bazı ünlü deprem hocalarına hakaretlere varan tepkiler gelmeye başlamıştı...
YANIT-2. Bu
sorunun yanıtının sağlıklı olabilmesi için Marmara Denizinin tabanında
en azından 4-5 km derinlikli karotlu sondajlar yapmak gerekir. Şimdiye kadar
yapılan sondajlardan hiç biri bu derinliklere inmediği gibi deniz tabanında
yapılan çalışmalar da hep sığda sediman numunesi almaktan öteye geçmedi.
Öyleyse tek çaremiz var. Marmara Denizinin oluşum
modelini bilimsel verilere göre kurmak. Bunun için Levha Tetoniği
kuralları ve Sismotektonik veriler önem kazanır. Bu modeli kurduğumda fayın
boyu, fayın derinliği, fayın çevresindeki kayaçların cinsi ve dolayısı
ile yoğunluğu, fayın hangi derinlikten sonra yumuşamaya başlayan kayaçları
kestiği, maksimum saran basınç miktarı, sürtünme katsayısı... gibi
verilere ulaşmış olmaktaydım. Buna göre Gebze - Tekirdağ arası çalıştığında
yaklaşık Büyüklük 6.9 Richter, Gebze - Gökçeada arası çalıştığında
yaklaşık 7.6 Richter büyüklük söz konusudur. Burada beklenmeyecek kadar
kalınlıktaki Ganos kilidinin etkisi ile büyüklükte 7.5 yerine 7.6 gibi yüksek
sonuç elde edilmiştir. Yukarıda sözünün ettiğimiz Gebze - Ahırkapı arası
kilitli kaldığında ise yaklaşık Büyüklük 6.9 dan 6.7 Richter’e
gerilerken, kilit kırılması sırasında Büyükçekmece Gölü Doğu yakası
fayı, ya da “Ergene çöküntüsü” – “Çatalca, Saray,
Vize” ek yeri , Küçük Çekmece Gölü Doğu Yakası parazit
çöküntü depremleri de depreme eşlik ederse, bu durumda tekrar yaklaşık
0.1 Richter büyüklük artışı olarak magnitüd 6.9 dan 7.0 Richter’e yükselebilir.
Eğer magnitüdler fay boyuna göre hesaplanırsa “Tuzla-Tekirdağ
arası yaklaşık 7.3 Richter gibi olması gerekirken neden benim bu yaptığım
hesaplarda 6.9 Richter gibi daha düşük magnitüdlere ulaşılmaktadır”
diye sorulursa yanıt, “Marmara tabanındaki
kabuk kalınlığının 8 km, buna karşılık kabuk yoğunluğunun ise 3.2
Ton/m3 olarak alınmasından kaynaklandı” diye verilir. Ayrıca
Şekil-3 ve Şekil-4’te verilen fay boyu hesaplamalarının deniz tabanı kabuğuna
göre değil karasal kabuğa göre yapılmış olduğunu önemle belirtirim.
Marmara denizi sahillerinde yapılan kabuk kalınlığı ölçümlerinin verdiği
sonuç 20-25 km gibi olsa da, kabul edilen Levha Tektoniği modeline göre
Marmara denizinin tabanı yarım kalmış bir riftleşme ürünü olup en çok
10 km kalınlıktadır. Yerküredeki diğer çek-ayır çöküntüsü
(pull-apart depresyonu) topografik
kalıpları neredeyse birbirinin aynı olup Marmara denizinin yaklaşık 1/100
ila 1/500 hacmında oluşmuşlardır. Haritayı açıp bakarsanız bunlara örnek
olarak Adapazarı Sapanca, Elazığ Hazar, Filistin Lut gölleri bu çek-ayır
ezik zonu formuna örnek olarak verilebilirler. Baykal, Balkaş, Tanganyika ve
Niyassa gölleri ise rift çukurluğu gölleridir. Verilen örnekler hep
birbirine benzemekte olup Marmara denizine hiç mi hiç benzememektedirler. Biçimsel
olarak da Marmara Denizi, bir çek-ayır çöküntüsü için bin kez büyük
bir şablona sahiptir. Öyleyse Marmara denizine, açılmış fakat tam
kapanamamış abyssal çukurluk gözü ile baktığınızda, tabanı da 8 km kalınlıklı
okyanusal kabuk olmak zorundadır. Böyle olunca da bu kez yoğunluk çok yüksek
değerlere erişmekte fakat yine de magnitüdler beklentilerin altına düşmektedir.
SORU-3. Orta Marmara
Depremi Ne zaman Olacak?
YANIT-3. Bilinemez. Ancak bir takım sağlam veriler varsa
tahmin edilebilir. Ya da en iyisi bir takım hesaplar yapılabilir. Bu hesapları
sadece Marmara Denizine özgü olarak yapmıştım. O zaman kurguladığım
modelde Ana fay sahile, şimdi yayınlanan ile aynı
uzaklıktan geçiyordu. Çünkü episantrlar o zaman da tam orada bir çigisellik
oluşturuyorlardı. Yapılan deniz altı çalışmaları ile sadece şimdi kuzey
uçurumun oradan değil de, daha kuzeyden başladığını görmüş olduk. Yani
benim öngörülerime göre fayın yeri değil de çukurun geometrisi değişti.
İki farklı yöntemle deprem tarihine ulaşmaya çalıştım. Bunlardan birisi
Orta Marmara öncü deprem kümelenme biçemi (formatı) idi. “Anlamlı öncü
depremlerden en erken beş yıl sonra deprem olabildiğine göre ve (hat başı,
hat sonu, kilit noktası gibi) anlamlı depremler de 2002 de başladığına göre,
beklenilen deprem en erken 2007 yılında olabilir” sonucuna varmıştım. Bir
diğer hesap yöntemi ise Kuzey Anadolu Fay Zonunun en kuzey kolunda var olan
120° lik kiliti kırmak için maksimum atım miktarının yaklaşık 5 m olması
gerekliliği idi. Buradan yapılan hesap ise, en azından 25 cm daha atıma
gerek olduğundan, en erken 2010 yılını göstermekteydi. Böylece mantıksal
olarak en erken deprem tarihini 2007 ile 2010 arasında beklemek gerekir diye
bir sonuca varmış, ve bunu internette www.yapiworld.com
‘da büyüklükleri ile birlikte 2002 yılının başlarında yayınlamıştım.
Bir bilim adamının böyle bir şey yapması için çıldırmış olması
gerekir. Elimdeki verilerin sağlamlığı, vardığım sonuçların uyumu, halkımızın
beklentisi ve en önemlisi yapılacak olan depreme hazırlık çalışmalarına
hiç değilse bir ivme kazandırması olgularına karşı daha fazla dayanamadım.
O günden bu güne bu kadar trilyonlar harcanılarak deniz altı taramaları yapıldı.
Bir sürü yenilikler keşfedildi.
Çok çok ilerleme oldu da... benim için pek bir şey değişmedi. Zira o günlerde
Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza, Sayın Bayındırlık ve
İskân Bakanlığımıza...ve diğer ilgililere bu verileri ve daha bir çok
ayrıntıları içeren birer rapor sunmuştum.
ŞEKİL-5. NEREDEYSE
YARI YARIYA SÜRPRİZ ÖRTÜŞME.
Soru-4. Bingöl Depremi
Bekleniliyor mu idi?
Yanıt-4. Evet. Bunu depremden önce www.sismikaktivite.org
’da (Depremden Korunmak başlıklı çalışmamda depremden 1.5 ay önce)
anons etmiştim. Biraz daha güney batıda bekliyordum da, on km iç içe geçerek
biraz kuzey doğuda oluştu. Hem böyle bir felaketi yazmaktan, hem de “Ben
dememişmiydim” görüntüsü
vermekten nefret ediyorum. Ama ne yazık ki bizim medyada deprem etiği falan
hak getire. Böyle yazarsan “Bak bu hoca daha kuvvetli hoca” diye okuyucu
artımına gidiyorsun, bilinçlendirme görevini yapabiliyorsun ya da böyle
sivri şeyler yazmazsan “Yok canım. Bu hocada iş yok” dedikleri için bu
kez vardığın sonuçları kamu oyu ile paylaşamıyorsun.
Türkiyenin altında neler olduğunu en iyi Türk
yerbilimcileri bilir. Amerika’dan, Kanada’dan Çin’den Türkiye için ahkâm
kesen yerbilimcilerin dayanakları, gerilim analizleri, El Nino zamanları (Yerkürenin
özellikle orta enlemlerde yaklaşık 60 cm kadar şişmanladığı zamanlar),
ve Yeniay zamanlarının Ekliptik Düzlem üzerinde gerçekleştiği tarihler
olmaktadır. Bunların dışında, bunlardan daha güvenilir olanlar ise ülke
bazında istatistiksel veriler ve Sismik boşluk öncelikleridir.
Türkiyemizde şu anda bilinen sismik boşluklar arasında
ilk sırada Bahçe - Sürgü, ikinci sırada Palu – Sivrice - Pötürge
gelmektedir. Bu sıralama devam eder gider. sismikaktivite.org’a bakarsanız sıralamanın
tamamını görebilirsiniz. İkinci sıradaki deprem öne çıktı ve öngörülen
yırtılma ise, 10 km kadar iç içe geçerek oluştu. Yani 1971 “Kovancılar
– Bingöl – Kayıt – Göynük” depreminin içerisindeki segmentin yarısı,
1 Mayıs 2003 te “Kovancılar -
Bingöl – Kayıt” arasında tekrar çalıştı. Görüldüğü gibi Asıl
gerilim Kovancılar – Sivrice - Pötürge arasında olduğu halde buradaki
Ferrokrom - Kovancılar Baraj gölü, Hazar Gölü, Karakayadaki Fırat Nehri
üçlüsünün sürtünmeyi azaltıcı etkisi ve yıllardan beri süren mikro
deprem fırtınası yüzünden bu boşluğun tam gerilime ulaşması
geciktirilmektedir. Üstelik Hazar gölünün sodalı suları da Fay düzleminden
yukarıya doğru çıkmakta ve burada fayı en azından 40 km boyunca yıkamakta
ve sürtünmesini azaltmaktadır.
SORU-5.Marmarada
Tsunami Riski Var mı?
YANIT-5. Tübitak MAM’ın yaptığı nefis çalışmaların
sonucunda, artık elimizde Marmara
denizinin çok duyarlı bir izobat haritası var. Buna deneyimli bir gözle baktığınızda
Marmara denizinde oluşacak bir depremin tetikleyebileceği uçurum heyelanlarının
oluşturabileceği çok sayıda potansiyel Tsunami kaynağı olduğunu görürsünüz.
Ancak oluşabilecek normal Tsunami dalgaları en çok 6 m yüksekliğe erişebilmektedirler.
Çok ender olarak, iki milyar tondan daha fazla heyelan kütleleri bir kerede
koparsa, daha yüksek dalgaları üretilebilir.
Bu olasılık en çok İzmit körfezi, İstanbul Boğazı güney girişi ve Büyük
çekmece Körfezi için geçerlidir.
SORU-6. Depreme Dayanıklı
Yapı Nedir?
YANIT-6. Betonarme yapılar için, en son verilere göre, BÜYÜK
bir depremde, frekans örtüşmesi ve sığ yeraltı suyu olmamak koşulu ile,
Çürük veya
yumuşak zemin
üzerinde sert yapı depreme
dayanıklıdır.
Kayalık veya çok sert
zemin üzerinde esnek yapı depreme dayanıklıdır.
Ancak, son dört büyük depremde, Yüzlerce hasarlı yapıda
ve çöküntüde yaptığım gözlemler ve ayrıntılı çalışmalar sonucunda,
inançlarda değişiklik yapacak kadar önemli bir kaç saptamamdan söz edeceğim:
Çürük zemin üzerindeki sert yapı,
kayalık zemin üzerindeki esnek yapıdan daha az hasar görmektedir!!! Bu
bir.!!!
Bir de tersini düşünelim:
Çürük zemin üzerinde
esnek yapı depreme dayanıksızdır.
Kayalık zemin üzerinde
sert yapı depreme dayanıksızdır.
Burada ise her ikisi de ağır hasar görür ya da çöker
gibi bir sonuca varamıyorsunuz. Çünkü çürük zemin üzerindeki esnek yapı
çoğunlukla ya ağır hasar görür ya da
yıkılabilirken, kayalık zemin üzerindeki sert yapı çoğu kez hiç
hasar görmeden şiddetli bir depremi atlatabiliyor, ama çok kötü bir olasılıkla
belli bir yere kadar hiç hasar görmeden dayanırken, çok şiddetli bir
depremde birden beton patlaması ile donatı demirleri açıkta kalıyor ve yapı
kendi düşeyine çöküyor. Bu türden göçüklerde genellikle rüzgar estikçe
günlerce göçükten toz yükselir. Bu tür göçüklerde kat kirişleri
merdiven görüntüsü vermezler. Helikopterden çekim yapıldığında bu yapıların
sadece yere yapışmış çatıları görülür. Yukarıdaki şiddetli ve çok
şiddetli tanımlamalarını “episantrdan uzaklık” olarak da alabilirsiniz.
Yâni Kayalık zeminde “halk arasında
sağlam zemin üzerinde sağlam yapı” denilen türde yapılarda, depremin
merkezine yaklaştıkça beton patlaması, risk olmaktan çıkıp kesinleşmektedir.!!!
Bu iki!!!
Büyük bir depremde eğer yüzeye yakın yeraltı suyu varsa
ve zemin hakim periyodu ile yapı öz periyodu da örtüşüyorsa, hiç
affetmeden(!) yıkımlar oluşmakta ve,
Frekans Örtüşmesinde ve Sığ Yeraltı
Suyunun varlığında depreme dayanıklı yapılar bile çökebilmektedir!!!
Bu üç!!!
Genellikle kayalık bir zemini olan Anadolu yakasında, Gebze
Şekerpınar tabanındaki Sancaktepe granitlerinin salbantından yükselen
yeraltı suyunun büyük bir bölümü yeryüzüne ulaşamadan Orhanlı – Aydınlı
– TEM oto yolunun uzun mesafede altı - Samandra – Ömerli doğrultusunda
bir “yeraltı derecikleri sistemi” biçiminde boşaltılmaktadır. Bu boşaltımın
kireçtaşları içerisindeki yapısı, birbirine paralel dik ve derin yarıklar
şeklindedir. Bu yapı adeta 20-30 m derinlikli, 100 – 120 m genişlikli,
yaklaşık 30.000 m uzunluklu bir ezik zon davranışı sergilemektedir. Yani
sonuçta kayalık zeminde bu koridor boyunca sığ yeraltı suyunun varlığı söz
konusudur. Sonuç:
Bu kayalık zemindeki sulu koridor üzerinde, Doğu Marmara
Depreminde 15 ölü verdik! Sığ yeraltı suyu kayalık yani sağlam zeminde de
can aldı!
Biraz da betonarme
olmayan yapıların depreme dayanıklı olmalarının koşullarını tartışalım.
Ayrıca, depreme dayanıklı yapı olarak, frekans örtüşmesi ve sığ yeraltı
suyu olmaması koşulu ile,
1.En çok dört katlı olmak üzere beton hatıllı, küçük
pencereli, kapı ve pencere üstü lentolu, hafif çatılı, balkonsuz, kareye
yakın temelli, 2 harman tuğlalı, kilitli örgü duvara sahip, kaliteli sıvanmış
“yığma tuğla” yapılar,
2.Yukarıdaki paragraf niteliklerine ilaveten, en çok iki
katlı, köşe taşı ve bağlama taşı içeren “yığma taş” örgü yapılar,
3.Bir yukarıdaki paragraf niteliklerine ilaveten bir anaç
iki kuzu ile örülen iyi sıvanmış en çok iki katlı kerpiç yapılar,
4.En çok iki katlı hımış yapılar,
5.Taş örgü temelli, en çok üç katlı bağdadi yapılar,
6.Plastik zemin ya da çürük zemin üzerindeki en çok 6
katlı prefabrik pano duvarlı yapılar, (Sert zeminde uygun değil.)
7.Daha yüksek katlılarda kamçılama çok arttığı için,
plastik zemin üzerindeki en çok 23 (yirmiüç) katlı tünel kalıp (kabuk)
yapılar, (Sert zeminde uygun değil.)
8.En çok iki katlı prefabrik ahşap yapılar,
9.En çok iki katlı kütük evler,
10.Pervazlarının “Moment Kolu” ve kullanılacak demirin
“Akma Gerilmesi” iyi hesaplanmış ve bu hesaba göre seçilen malzeme ile
yapılmış, 20 kattan daha yüksek olduğunda ise harmonik mod analizleri yapılmış
olan çelik(?) konstrüksiyon yapılar,
deprem güvenli sayırlar.
Şu satıra kadar
sunulan verilere göre bir oylama yapılırsa, kim kazanır? Sert Zeminler mi ,
halk dili ile Çürük Zeminler mi? Ben
Adana depreminden beri, elimde fotograf makinesi, “Yok canım, olamaz, ben yanılıyorum herhalde, üç değil
beş değil, yüzlerce yapıda da mı aynı şey?” diye dişlerimi gıcırdatarak
yıkıntıları dolandıktan sonra, oyumu ÇÜRÜK ZEMİNE veriyorum!!! Yeter ki yapının altındaki zeminin ne olduğu bilinsin ve
yapı ona göre projelendirilsin...
NOT: Net olarak tarihini hatırlamıyorum. 2002 yılının
sonlarıydı. Kahraman Türk Jeofizikçisi olarak ben, dayak yemeyi de göze
alarak, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği
Bölümü Öğretim üyelerinden bir centilmenin nazik davetleri üzerine, Bölüm
Başkanı ve Öğretim üyeleri de dahil olmak üzere 3.üncü ve 4.üncü sınıf
öğrencilerine “tam olarak Sismik
Retrofit konusunda yâni deprem güvenli yapı rehabilitasyon teknikleri
konusunda” bir seminer vermiştim. Büyük bir ilgi ile dinlemişlerdi. Çok güzel
sorular gelmişti ama hiç bir itiraz gelmemişti. Ben de bunu şimdi sizlere,
“İnşaat Mühendislerimiz de bu görüşlerime katılıyorlar” diye aktarırsam
haksızlık mı etmiş olurum?
SORU-6. Üç beş
saniye önce gazı ve elektriği kesmeden öte, üç beş gün önce deprem
ihbarı yapılabilir mi?
YANIT-6.Genelde hayır. Bazan Olabilir. Özellikle eski Komünist
Çinde, polis devletinin zorlaması ile üç adet başarılı örnek var. Ama
Marmaraya gelince iş değişiyor. Marmara denizinin depremle ilişkili olarak
çok özel davranış biçimleri var. Bunlardan yararlanarak sadece Orta Marmara
Depremine Özgü yöntemlerle depremi en azından sekiz on saat önceden
kestirmek mümkün olabilir diyorum:
Bu işlem için tasarladığım üç ayrı yöntem ön proje
aşamasındadır. Önemle belirtmeliyim ki bu yöntemler başka bir denize ya da
iç denize uygulanamayabilir. Bunlar Marmaraya özgüdür.
Bu üç yöntemin de proje bazında tasarımı ve imalat tartışmaları
bu konularda çok deneyimli elektronik mühendisleri ile dayanışmalı olarak sürdürülmektedir.
Proje yapılabilir hale geldiğinde sadece bir ya da birkaç sponsor bularak
kurulum aşamasına geçilmesi, Anadolu Çevre Asamblesi olarak düşünülmektedir.
Bu konuda Seyir ve Hidrografi Dairesi Başkanlığı personeli de olayı
destekler, hatta işletmenin çalışmasını ve bakımını sürdürebilir bir
tutum sergilemişlerdir. Sağolsunlar.
|